MiDd0Wn Aradığınız Herşeyi Bulabileceğiniz Tek Adres...!!! |
|
| Ülkeler Tarihi | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:24 am | |
| POLONYA
Polonya Devleti, 10. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmış ve 963 yılı ülke tarihinin başlangıcı olmuştur. Polonya ve Vistula nehirleri arasında yaşamış olan Islav kabilelerinin kurmuş olduğu bir devlettir. O zamanki bu Islavlara"yayla insanları" manasına gelen "Polane" deniyordu. Zamanla bu isim Polonya haline dönüştü.
Polonya 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar geçen süre içinde Avrupa'da güçlü bir devlet halindeydi. "Üç parçalanmadan" ilki 1772 tarihine kadar olan çeşitli hanedanlıklar idaresindeydi. Bu tarihten itibaren Polonya'nın çöküş dönemi başladı. 1772 tarihinde Prusya, Rusya ve Avusturya, ülke topraklarını aralarında paylaştılar. Bunu 1793 ve 1795 paylaşmaları takip etti. Polonya'nın elinde sadece doğu Prusya civarı kaldı. Birinci Dünya Savaşından sonra uzun mücadele ve sıkıntılardan sonra 1918 yılında Versay Antlaşmasıyla bağımsızlığı sağlandı.
1939 yılında aynı anda Hem NaziAlmanyasının ve hem de Rusya'nın işgaline uğradı. Harp boyunca altı milyon Polonyalı öldürüldü. Daha sonra Alman orduları müttefiklere teslim oldu. İşgal sırasında kurulan sürgündeki Polonya hükümeti işbaşına geldi. 1947 yılında yapılan seçimlerde komünistler hükümeti kurdular ve ülkeyi Rusya'nın peyki durumuna soktular. İkinci Dünya Savaşınin bu zor günlerinden sonra Polonya, Rusya'ya verilen 178.842 km²lik bölgeye karşı 1945'te Alman topraklarından 102.400 km²lik bir bölgeyi aldı. Oder-Neisse hattının doğusunda kalan bu bölge Silezya, Pomerania, Batı Prusya ve Doğu Prusya'yı da içine almaktaydı.
Polonya idaresine komünistlerin gelmesiyle, büyük mülkiyetler kaldırıldı, endüstriler millileştirildi, okullardaki eğitim sistemleri komünistleştirildi. Üretim azaldı. Bütün bunların neticesinde 1956 yılında Poznan'da isyan çıktı. 1970 yılında yeni ağır vergiler ve aşırı fiyat yükselmeleri yeni isyanlara yolaçtı. 1980 yılında olaylar daha şiddetlendi. Lenin tersanelerinde gelişen "İşçi Grevleri" sonunda, işçinin yanında olduğunu söyleyen komünist idare "21 imtiyazı" vermek mecburiyetinde kaldı. Gdansk adıyla bilinen bu grevler sonunda, bağımsız işçi sendikaları kurma hakkı elde edildi.
Olayların gidişinden ürken Rusya'nın tehditleri ülkede sıkıyönetim ilanına sebep oldu. İşçi ayaklanmalarını organize eden Dayanışma Sendikası liderleri tutuklandı. 1982 yılında ABD baskısı neticesi sıkıyönetim kaldırıldı. 1983 yılında yine Gdansk'ta Lenin Tersanelerinde hükümet aleyhtarı gösteriler yapıldı. 1 Mayıs'ta Polonya İşçileri, İşçi hükümetinden haklarını talep etmek üzere "İşçi Bayramını" grevlerle kutladılar. Askeri idare işçilere bazı haklar verdi.
1985 seçimlerinden sonra başa geçen Jaruzelski, Batıyla ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. DayanışmaSendikasına karşı takip edilen sert politika 1986'da yumuşamaya başladı. Artan ekonomik problemler 1988'de büyük bir grev dalgasına sebep oldu. 1989 Haziranında yapılan seçimlerde, o tarihe kadar iktidarda olan Birleşik İşçi Partisi ağır hezimete uğradı. Dayanışma Sendikasının teklifi üzerine Tadeusa Mazowiecki başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu. 1990'daki devlet başkanlığı seçimlerini Lech Walesa kazandı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:24 am | |
| PORTEKİZ
İlk çağlarda İber kabileleri (Lusitanienler) ile işgal edilen ülke, M.Ö. 1. yüzyılda Romalıların bir eyaleti oldu. Sonra Vandallar, Süevler (bir Alman kabilesi), 5. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar Vizigotlar tarafından istila edildi. 711 yılında ülke Müslümanların eline geçti. Endülüs Emevileri (756-1031), Teva'if-i Müluk (11. yüzyıl) İslam devletleri kurulup, bölgeye hakim oldular. Onuncu yüzyıla doğru Douro ve Minho nehirleri arasındaki bölgeye Terra Portucallis ismi verildi. Portucallis, Latince Portas (liman) ve Calle (kale) birleşiminden meydana gelmiştir.
Portekiz, 1143'te bağımsız bir krallık oldu. Sınırları Meriniler'e karşı yaptığı savaşlarla genişledi. On üçüncü yüzyıl ortasına doğru bugünkü Portekiz sınırları tamamlandı. Portekizli denizciler 15. yüzyılda dünya çapında yayılma gösterdiler. Sonraki yüzyılda Asya,Afrika ve Güney Amerika'da büyük bir sömürge imparatorluğu kurarak, Avrupa ve Doğu arasındaki ticaretin çoğunu ellerinde tuttular. 1598 yılında Fas şehirlerine karşı açtığı savaşta, Portekiz ağır bir mağlubiyete uğrayınca, imparatorluk aniden çöktü. Ülkenin zayıflamasından faydalanan İspanya, Portekiz'i 1580'de topraklarına katarak, 1640'a kadar idare etti.
Portekiz 1688 yılında Lizbon Antlaşmasıyla tekrar bağımsızlığına kavuştu. Fakat Portekiz eski ihtişamını kaybettiğinden İngiltere ile 1703'te, 20. yüzyıla kadar devam eden bir ittifak antlaşması imzalandı. İngilizlerle müttefik olduğundan 19. yüzyılda Napolyon'a karşı savaşmak zorunda kaldı. Ülke Fransa ile savaş halindeyken, 1811'de kral ve ailesi Brezilya'ya sığındı. Bu dönemde imparatorluk çökmeye başladı. 1822'de Brezilya bağımsızlığını ilan edince, Portekiz tek büyük zenginlik kaynağını kaybetti.
On dokuzuncu yüzyılın tamamı ve 20. yüzyıl başları Portekiz için ekonomik ve siyasi istikrarsızlık dönemi oldu. Şiddetli partizan mücadeleler, iç savaşlar ülkeyi kargaşanın içine itti. 1908'de kral katledilerek, iki yıl sonra 1910'da cumhuriyet ilan edildi. On altı yıl devam eden cumhuriyet dönemi oldukça istikrarsız olup, bu dönemde kırk sekiz hükümet kuruldu ve en az yirmi beş darbe teşebbüsü oldu. 1926'da ordu idareyi ele aldı ve kırk sekiz yıl ülke General Franko tarafından diktatörlükle idare edildi.
25 Nisan 1974'te hükümet genç subaylar tarafından yapılan bir darbe sonucu işbaşından uzaklaştırılınca, General Antonio de Spinola liderliğinde bir askeri cunta kontrolü eline geçirdi. Başkan Spinola solcu subaylardan gelen baskı sonucu, aynı yılın Eylül ayı sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Nisan 1975'te demokratik partiler oyların %64'ünü kazanmasına rağmen, Sovyetlerce desteklenen komünist parti tesirini arttırdı. Bankalar, sigortalar ve sanayi devletleştirildi.
1976'da yürürlüğe giren yeni Anayasada sosyalizme geçiş hedefi açık bir şekilde de ortaya kondu. Yeni Anayasanın ardından yapılan genel seçimlerde hiçbir parti çoğunluğu elde edemedi. Sosyalist Partisi Genel Başkanı Mário Soares bir azınlık hükümeti kurdu. Cumhurbaşkanlığına Genelkurmay Başkanı Antánio Ramalho Eones seçildi. Mário Soares başkanlığındaki hükümet 1977 Aralığında istifa etti. Ocakta kurulan koalisyon hükümeti ve bunun ardından kurulan bir dizi koalisyonlar da kısa ömürlü oldu.
1980'de yapılan seçimlerden sonra merkez sağ eğilimli Demokratik İttifak, büyük çoğunlukla iktidara geldi. Bu hükümet anayasada büyük değişiklikler yaptı ve sivil yönetime geçiş yolunu açtı. 1982'de baş gösteren hükümet krizi üzerine Cumhurbaşkanı erken seçim kararı aldı. 1983 Nisanında yapılan seçimlerde birinci parti durumuna gelen Portekiz Sosyalist Partisi, Sosyal Demokrat Partiyle koalisyon kurdu.
Portekiz 1 Ocak 1986'da AET'ye alındı. Soares, 60 yıllık bir aradan sonra 1986 Şubatında ilk sivil cumhurbaşkanı seçildi. Temmuz 1987'de yapılan seçimlerde Sosyal Demokrat Parti sandalye sayısını büyük oranda arttırması, kurulan koalisyon hükümetinin istikrarlı olmasını sağladı. 1991'de yapılan seçimlerde Sosyal Demokrat Parti yine ilk sıradaki yerini korudu. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:24 am | |
| ROMANYA
Bir Hind-Avrupa grubu olan Trakyalılar, Romanya toprakları üzerinde yaşamış ilk insanlar olarak bilinir. Bunların bir kolu olan Dokyalılar M.Ö. 800-300 yılları arasında Burebista liderliğinde Transilvanya merkez olmak üzere, Dakya Devletini kurdular. M.S. 106-271 yılları arasında Romalılar toprakları istila ederek insanları Romalılaştırdılar.
Osmanlı İmparatorluğu 1299 yılında kurulduktan sonra kısa zamanda cihan devleti olmuştu. Osmanlılar Avrupa içlerine İslamiyeti yayabilmek için önceleri Balkanlara olmak üzere, Avrupa seferleri düzenlemekteydiler. 1394'te Dovin, 1456'da Belgrad, 1475'te Vaslui, 1476'da Schera seferleri, Osmanlıların Avrupa'ya ilk adım atma dönemi savaşlarıdır.
16. yüzyıl başlarındaki iki Romanya toprağı olan Eflak ve Boğdan, Türk hakimiyeti altında birer derebeylik oldular. Askeri ve diplomatik açıdan Osmanlı Sultanının emrine göre hareket eder ve yıllık vergi verirlerdi. İdarecileri, Osmanlı Padişahları tarafından tayin edilirdi. Zaten bunların derebeyleri kendi tebealarını Avrupalıların saldırılarından korumak için Osmanlı idaresinde kalmayı arzu ediyorlardı. Eflak ve Boğdan halkı, Avusturyalılar, Ruslar, Tatarlar, Kazaklar ve Lehlerden ibaret bölgedeki diğer ordulara karşı Osmanlı ordusunun yanında yer aldılar.
1679'da Eflak Derebeyi olan Şerban'ın yerine 1688'de yeğeni Kostantin Brincoveanu geçti. Bu sırada Boğdan Derebeyi Dimitri idi. Bu iki derebeyi 1711 yılında Osmanlı-Rus savaşı esnasında isyan ederek, Deli Petro'ya yardım ettiler. Bunda, İstanbul'dan Balkanlara göç eden Yunan asıllı grupların tesiri büyüktü. Bunlar Eflak ve Boğdan'ın idari hayatına nüfuz etmişlerdi. Yaklaşık bir asır Türk idaresindeki derebeyliklerin bu isyanları ve huzursuzluk çıkarmaları üzerine Eflak ve Boğdan tahtları "voyvodalık" adı altında yeni bir sisteme konuldu. Bu sıralarda Osmanlı Devletinde duraklama devri başlamıştı.
18. yüzyıl sonlarına doğru Rusya, Osmanlı Devletine olan düşmanlığını arttırdı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Rusya, Osmanlılardan bazı haklar elde ederken bu arada bu iki derebeyliğin iç işlerine müdahale etme yetkisini de kazandı. Her ne kadar kontrol Osmanlılarda kaldıysa da, birçok ticari imkanlar kaybedildi. Bir yıl sonra Bukovina, Avusturya'ya bırakıldı. 1812 yılında Besarabya da elden çıktı. 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşından sonra 1834 yılına kadar Eflak ve Boğdan, Rusya hegemonyası altına tamamen girdi. Kont Pavel Kiselev, Rusya'dan destek görerek, Osmanlı medeniyetini ortadan kaldırmaya çalıştı.
1859 yılında iki eyalet birleşti ve 1861 yılında Romanya olarak anıldı. 1877 yılında Romanya, Berlin Antlaşmasıyle Türk hakimiyetinden uzaklaştı. Bağımsızlıktan sonra, 1878'de krallık oldu. 1881'de I. Carol Romanya'nın ilk kralı oldu. 1886 yılında Romanya, tek meclisli anayasal monarşik idari sistemine döndü.
Birinci Dünya Savaşından sonra Romanya'nın sınırları genişledi. Basarabya ve Bukovina'dan sonra Banat ve Transilvanya da ele geçirildi. Fakat çok geçmeden Basarabya ve kuzey Bukovina'yı, her zaman olduğu gibi 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı esnasında da yıllarca adaleti altında refah içinde yaşadıkları Osmanlılar aleyhine olarak, yardım ettikleri Rusya'ya bırakmak mecburiyetinde kaldı. Hatta yoğun tehditler neticesinde Güney Dobruca da Bulgaristan'a terk edildi.
İkinci Dünya Savaşı esnasında Marshla lon Antonescu, Rusya'ya karşı Almanya ile birleşme teşebbüsüne geçti. Askeri bir hareketin lideri olan Antonescu 1944 yılında Sovyet entrikası ile Kral Michael tarafından bertaraf edildi ve Romanya, rusya'nın yanında yer aldı. Çok geçmeden Romanya komünizmin kucağına düştü. 1947 yılında bir Halk Cumhuriyeti halini aldıysa da bütün alanlardaki devletleştirilme bunu sadece lafta bıraktı.
1965 yılındaki yeni Anayasaya göre, Romanya artık Halk Cumhuriyeti olmaktan çıkmış ve bir sosyalist ülke durumuna düşmüştü. Tehlikeyi sezenler 1966'da Rusya'ya karşı bir bağımsızlık hareketi geliştirmeye çalıştılar. 1970 ve 1973'te Romanya Devlet Başkanı Nicolai Çavuşesku (Ceausescu) ABD'yi ziyaret etti. ABD ile 1976 yılında 10 yıllık bir ticari anlaşma imzalanarak, nisbeten Rusya'dan uzak durulmaya çalışıldı. 1982 yılında Romanya bir miktar daha batıya yaklaştı, üç milyar dolar dolayındaki borçlarının ödenme süresinin uzatılmasını batılı ülkelerden talep etti.
Doğu Blok Devletlerinde komünist rejimin hızla sarsıldığı 1989 sonlarında Romanya'da ilk gösteriler başladı. Gösterilerin kanlı biçimde bastırılması, ülke çapında gerginliğin artmasına sebep oldu. Ordunun, ayaklanan halkın yanında yer alması üzerine, ülkeden kaçmak isteyen Çavuşesku, yakalanarak hanımı ile birlikte yargılandıktan sonra kurşuna dizildi. Yönetimi üstlenen Ulusal Kurtuluş Cephesi, sosyalist rejime son vererek, çok partili sisteme geçiş yolunu açtı. Nisan 1990'da ilk serbest seçimler yapıldı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:25 am | |
| RUSYA
Rusya'nın bilinen tarihi 5. yüzyılda batıdan Rusya topraklarına giren Slav kabileleriyle başlar. İlk Rus devleti 9. yüzyılda İskandinavyalılar tarafından kuruldu. Devletin merkezi Novgrod ve Kiev'deydi. On üçüncü yüzyılda ülke toprakları Moğolların saldırılarına uğradı. Bundan sonra Moskova prenslikleri ve büyük dükleri idaresinde ortaya çıkmaya başlayan ülke 1480 yılında Altınordu Devletinin hakimiyetinden kurtuldu.
On beşinci asırda Osmanlı Devleti ile münasebetleri başladı. İstanbul'u fethederek, Bizans da denilen Doğu Roma Devletine son veren Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481) Rus Knezliklerinin güneyindeki Kırım Hanlığını imtiyazlı beylik halinde, Osmanlı Devletine bağlayıp, vergi yerine her yaz Moskoflar üzerine netice alıcı ve yıldırıcı akınlar yapmakla vazifelendirdi.
Ruslar, Papalığın gönderdiği kardinal ve papaz heyetleri sayesinde Türklere karşı uyanmaya başladı. Rus Knezlikleri birleştiler ve Çarlık dönemi başladı. Korkunç İvan 1547'de ilk çar ilan edildi. Böylece Rus çarları kendilerini Doğu Roma'nın varisi saydılar.
Yönetim ve askerlik alanındaki düzenlemelerle devlet idaresini güçlendiren, Çar İvan katıldığı seferlerde Kazan Hanlığı topraklarını işgal etti ve 1556'da Astrahan Hanlığını da Moskova'ya bağladı. Kırım Hanlığına karşı sefer düzenlediyse de başarılı olamadı. Daha sonra Baltık Denizine açılmaya ağırlık vererek Litvanya topraklarına girdi. Rus Çarlığı ile İsveç ve Polonya'yı karşı karşıya getiren bu savaşta Rusya ilk önceleri başarılı oldu ise de daha sonraları ard arda alınan mağlubiyetler ülkede iç karışıklığa sebep oldu. Bunun üzerine Çar İvan baskıcı bir politika takip etti ve muhaliflerini acımasızca öldürdü. Bu sırada Rus ekonomisi ağır bir darbe aldı.
Korkunç İvan'ın ölümünden bir süre sonra iç karışıklıklar başladı. Rus Çarlığı yıkılmanın eşiğine geldi. İsveç ve Polonya'nın da olaylara karışmasıyla, tam bir iktidar boşluğu ortaya çıktı. Polonya kuvvetlerinin Rusya'yı 1610'da işgali halkı direnişe sevk etti ve Romanov ailesinden Mihail Fyodoroviç çar seçildi. Bir süre sonra düzeni yeniden sağladı. Büyük toprak kaybedilmesine rağmen İsveç (1617) ve Polonya ile (1618) barış antlaşması yapıldı. Ayrıca Rusya bütün Avrupa'yı sarsan Otuzyıl Savaşlarının dışında kaldı.
İlk Osmanlı-Rus savaşı, Çar ordularının 1667'de Kiev'i de ele geçirmesinden on yıl sonra 1677'de Kırım Hanlığı ile Ukrayna arasındaki topraklara saldırmasıyla başladı. 1677-1678 yıllarında Osmanlı ordusu Ruslara karşı Çihrin/Çehrin Seferine çıkarak, Rusları ve onlara yardımcı Lehlileri yendi. Çihrin Kalesi Osmanlı ordusu tarafından, bir daha bölgede Rusların tutunmasına mani olmak için yıktırıldı.
Moskova elçileri 1681 Ocak ayında Kırım Hanına ricaya gelerek bir daha Osmanlı ve Kırım topraklarına saldırmayacaklarına yeminle söz verip, bir antlaşma imzaladılar. Kırım Hanı, Edirne'de sefer hazırlığı görmekte olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı ikna ederek Bahçesaray Barışü adıyla anılan ilk Osmanlı-Rus Antlaşmasını imzalatmaya muvaffak oldu (11 Şubat 1681).
1683 yılında Avusturya İmparatorluğunun merkezi Viyana'nın ikinci defa kuşatılmasındaki türlü düşünce ve hatalar yüzünden geri çekiliş, Rusların beklediği büyük fırsatı doğurdu. Papalık-Avusturya-Venedik-Lehistan gibi Akdeniz'den Baltık'a kadar yayılan Katolik devletlerinin Osmanlı aleyhine kurduğu Mukaddes İttifak'a, Rusya'da katıldı. Bu beşli ittifak devletleriyle yapılan on üç yıllık harpler sırasında, Rusya Çar Deli Petro'nun (1682-1725) gayretleriyle gelişip, kuvvetlendi.
İttifak devletlerinin Osmanlı Devleti ile harplerinden cesaret alan Deli Petro; 1695 ilkbaharında kuvvetli bir ordu ile, Sibirya'dan gelen tarihi kürk ticaret yolunun ağzında bulunun ve gelen da bağlanmış kürklerin Karadeniz, Akdeniz ve Avrupa içlerine sevkiyat merkezi olan Azak Kalesine saldırdı. Azak Kalesindeki sayıca az olan Osmanlı kuvveti, kahramanca karşı koyarak uzun süre dayandı. Rus Donanması Don/Ten Nehri boyunca Azak Kalesine geldi. Ruslar nehir ve deniz tahkimatı güçlü olmayan Azak Kalesini ele geçirdiler.
Azak Kalesinin düşmesiyle, bir Türk gölü halinde olan Karadeniz'de Ruslara bir pencere açılmış oldu. Azak Denizinin, Karadeniz'e açılan boğazda bulunan Kerç/Kerş Liman Kalesi Osmanlıların hakimiyetinde bulunduğundan, Rus donanmasının Karadeniz'e çıkmasına engel oluyordu.
1699 Karlofça Antlaşmasından sonra, Osmanlı Devletiyle savaşı göze alamayan Rusya, 1700'de imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla barışa razı oldu. Antlaşmayla Azak Kalesi ve çevresi Ruslara bırakıldı. Ekonomik ve kültürel alanda bilgi toplamak amacıyla çıktığı Avrupa gezisinde Osmanlılara karşı yeni bir ittifak girişiminden netice alamayan Deli Petro, Karadeniz yerine Baltık Denizine yönelmeye karar verdi ve İsveç'le ünlü Büyük Kuzey Savaşını başlattı (1700-1721). Başlangıçta Ruslar mağlup oldu ise de Poltava çarpışmasıyla (1709), savaş Rusların lehine döndü.
Bu arada Rus ordularının Osmanlı hududuna tecavüz etmesi üzerine, 9 Nisan 1711 tarihinde Osmanlı Devleti,Rusya'ya sefer düzenledi ve iki ordu Prut Irmağı boyunda karşılaştı. Ruslar mağlup oldu. Çar Deli Petro kumandasındaki Rus ordusu, antlaşma isteğinin kabulüyle imhadan kurtuldu. Azak Kalesi ve çevresi Osmanlılara geri verildi ve aşağı Özü boyundaki Rus kaleleri yıktırıldı.
Deli Petro'nun kızı Anna zamanında, Osmanlılar ile Venedik-Avusturya harplerini fırsat bilen Ruslar, Avusturya-Rusya ittifakını yenilediler. Ardından Rus ordusu, Osmanlı ordusunun Avusturya cephesinde bulunmasından faydalanarak, Kırım Yarımadası batısındaki Özü Kalesini alıp, Kırım'a girdiler. Ruslar, 1 Temmuz 1736'da ikinci defa Azak Kalesini zapt ettiler. Azak savaşı 18 Eylül 1739 Belgrad Antlaşmasıyla sona erdi. Antlaşmayla Azak Kalesi yıktırılıp, Azak bölgesi Osmanlı Devleti-Rusya arasında tarafsız saha ve müstakil Kabartay ülkesi de iki devlet arasında tampon halde tutulup, Moskoflar Karadeniz'den son bir defa daha uzaklaştırıldı.
Çariçe İkinci Katerina (1762-1796) zamanında Rusya'nın Lehistan Polonya'ya yerleşmesine engel olmak için, Osmanlı Devleti tarafından Rusya'ya sefer açıldı. Rusların işgal ve zulmünden kaçıp Türk hududunu aşarak Osmanlı Devletine sığınan ailelerini Rus ordusunun takip etmesi ve uğradıkları köy ve kasabalardaki silahsız masum ahaliyi kırmaları bu seferin açılmasına sebep oldu. Divan-ı hümayun kararı ile Rusya'ya sefer açıldı. 1769 Şubatında Kırım Hanı Giray Hanın orduları Güney Rusya'ya girerek Rusları yendi ve 100.000'den fazla esir aldı. Fakat gelişmeler Osmanlı Devletinin aleyhine oldu.
Beş yıl süren ve 21 Temmuz 1774 tarihli Küçükkaynarca Antlaşmasıyla biten bu harp; ilk defa ahalisi Müslüman ve Türk olan toprakların elden çıkması ve 300 yıldan beri Anadolu'nun kuzey kalesi sayılan Kırım Hanlığının Kuban ve Bucak Tatarlarının, sözde müstakil olma kaydıyla koparılmasıyla neticelendi. Azak, Yenikale, Kerç ve Kılburun şehirleriyle Aksu-Turla'ya kadar olan Karadeniz kıyıları Ruslara bırakıldı. Ruslar Karadeniz'e rahatça çıkabildiler. Nihayet, sözde müstakil olan Kırım Hanlığını 1783 Temmuzunda işgal ederek yerli ahaliden kadın ve çocuklarıyla 30.000'den fazla Türk'ü öldüren Ruslar, 1784 Ocağında Kırım'a resmen hakim oldular. Rus zulmü altında ezilen birçok Kırımlı, Osmanlı toprağına göç etti.
Osmanlı Devleti Kırım'ı Rusların işgalinden kurtarmak için Sultan Birinci Abdülhamid Han zamanında Rusya'ya altıncı sefer düzenlendi. Rus Çariçesi II. Katerina Avusturya İmparatoru II. Josef ile Bizans-Yunan projesinin tatbiki ve Osmanlı Devletinin parçalanması için ittifak yaptılar. Avusturya'nın, Rusya müttefiki olarak Osmanlı Devletine savaş açması üzerine, Osmanlı askeri iki cephede savaşmak mecburiyetinde kaldı.
Osmanlı Devleti ateşli silahları ellerinde bulunduran Yeniçerinin sebep olduğu bozgunla ağır yenilgiye uğradı. Önce Avusturya ile 1791 Ağustosunda Ziştovi Barışü imzalanarak Belgrad geri alındı. Ruslarla devam eden harp 9 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Yaş Antlaşmasıyla sona erdi ve Kırım Hanlığının tamamen Rusya hakimiyetine girmesi kabul edildi.
Üçüncü Selim Hanın her sahadaki icraatlarıyla Osmanlı Devletini güçlendirip, ıslahatlarda bulunması Rusya'yı telaşlandırdı. Çar I. Aleksandr, Osmanlıya tabi Sırbistan'ı isyana teşvik edip, Slavlık propagandasıyla Balkanları karıştırdı. Sırplar, Rusların teşvikleriyle isyan etti. Vilayet merkezi Belgrad 13 Aralık 1806'da düştü. Ruslar 1806 Aralık ayında ansızın Basarabya'da Bender ve Hotin kalelerini alıp, Tuna Nehri ağzındaki kaleleri de istila ettiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti 22 Aralık 1806 tarihinde Rusya'ya harp ilan etti.
1807'de Tiflis'ten hareket eden Rus ordusu, Temmuz ayı başlarında Arpaçay'ı geçerek Kars Kalesine saldırdı. Kars'taki Osmanlı askerlerinin ve ahalinin cansiperane müdafaasıyla Rus taarruzu püskürtüldü. Ruslar pek çok zaiyat vererek, Arpaçay ötesine geri çekildiler. 1810 yazında Ahılkelek üzerinden saldırıya geçen Ruslar, bu kaleyi alamayınca Ahıska şehrini kuşattılar. Osmanlı mukavemeti ve salgın hastalığa dayanamayıp 1811'de Tiflis'e geri çekildiler.
Aynı sene üçüncü defa taarruza geçerek Ahılkelek Kalesini ele geçirdiler. Bu sırada Almanya'yı istila eden Napolyon Bonapart'ın Moskova'ya sefer düzenlemesi üzerine, Rusların isteği ile 28 Mayıs 1812'de Bükreş'te imzalanan antlaşmayla Osmanlı-Rus savaşına son verildi. Bükreş Antlaşmasıyla; Kuzey Boğdan Ruslara, güney Boğdan ise Osmanlı Devletine bırakıldı.Kalelerinde Osmanlı askeri bulundurmak şartıyla da Sırbistan'a idari muhtariyet hakkı tanındı.
Napolyon orduları Moskova önlerine kadar geldiyse de yoğun kış şartları askerin telef olmasına sebep oldu ve Napolyon geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Rus ordularının hızla batıya doğru ilerlemesi ve kazanılan zafer Rus Çarlığını Avrupa'nın önde gelen devletleri arasına girmesini sağladı. Avrupa'da söz sahibi durumuna gelen Çar I. Nikolay İran, Osmanlı Devleti, Polonya ve Kafkasya üzerine seferler düzenleyerek yerini iyice kuvvetlendirdi.
Sultan Mahmud Han, Yeniçeri Ocağını 1826'da kaldırması ve 1827 Fransa-İngiltere, Rusya ittifakına mensup müttefik Haçlı donanmasının Navarin'deki Osmanlı-Mısır donanmasını bir hile ile yakmasıyla, Osmanlı Devleti kara ve deniz kuvvetlerinin büyük bir bölümünü kaybetmiş oldu. Bunu fırsat bilen Rusya, 26 Nisan 1828'de Osmanlı Devletine karşı harp ilan ederek, Boğazlar ile İskenderun körfezini elde edip, Akdeniz'e inmek idealiyle Rumeli ve Anadolu cephesinden harekete geçti.
Osmanlı Devleti, askeri ve kadın çocuk bütün halkıyla bu saldırılara karşı koymaya çalıştı. Ruslar top ile uzaktan attığı tutuşturulmuş neftli paçavralarla kaleleri yaktı. Rumeli'de Romen, Bulgar, Rum, Ortodoks Gagavuzların yardımı ve Anadolu Cephesinde Tiflis'ten gelen Hıristiyan Kartli ve yerli Ermenilerin desteğiyle dönüş yollarının kapanma korkusu olmaksızın, batıda Edirne, doğuda Bayburt ve Muş'a kadar ilerlediler.
Bir yıl, beş ay süren harp; Ruslar için korkunç bir insanlık lekesi ve yüzkaralarıyla dolu, vahşet fiilleri ve Osmanlı Devleti içinde hala yaraları kapanmayan büyük maddi ve manevi zararlarla neticelendi. Babıali'nin antlaşma isteği veFransa ve İngiltere sefirlerinin ihtarıyla, 14 Eylül 1829 tarihinde EdirneAntlaşması imzalandı. Rumeli'de Tuna ağzındaki kaleler Ruslara bırakılıp, Prut Nehri hudut kabul edildi. Anadolu cephesinde Rusya'ya ilk defa toprak verilerek, Kars vilayetinin Çıldır, Ardahan ve Deskof kuzeyinden hudut çizildi. Harp tazminatı olarak da 11,5 milyon flemenk altının yedi yılda taksitlerle ödenmesi kararlaştırıldı.
Bu tarihten sonra Rusya, Osmanlı Devletinin bütünlüğünü destekleyerek, Boğazlar üzerinde denetim kurma ve Akdeniz'e inme yönünden büyük kazançlar sağladı. Bir ara Boğdan ve Eflak prensliklerini ele geçirmek isteyen Rusya üzerine Osmanlı Devleti sefer düzenledi.Kırım savaşı olarak tarihe geçen, bu savaşta Fransa ve İngiltere Osmanlı Devletinin yanında yer aldı. Kırım savaşı sonunda imzalanan 30 Mart 1856 tarihli Paris Antlaşması sonunda, Rusya toprak ve çok fazla maddi kayba uğradı. Rusya bu harpten sonra, ordularının yetersizliğini anlayarak yenilik yapma yoluna gitti. Bu arada diğer taraftan Osmanlı Devletinin içindeki azınlıklara karşı Slavlık ve Ortodoksluk propagandasını arttırdı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:25 am | |
| Bu propagandaların ardından 1877'de Rusya Osmanlı Devletine savaş açtı. Tarihe 93 savaşı olarak geçen bu savaş 3 Mart 1878 Yeşilköy Antlaşmasıyla neticelendi. Bu antlaşma ile Bulgaristan bağımsızlığını kazandı. Sultan İkinci Abdülhamid Hanın siyasi dehasıyla toplananBerlin Kongresinde İngiltere veAvusturya'nın etkisiyle imzalanan Berlin Antlaşmasında Balkanlarda Rusya'nın kazançları sınırlandırıldı ve Osmanlı Devleti yönünden harp asgari zararla neticelendi. Bir süre sonra Almanya, Avusturya ve İtalya; Rusya'ya karşı üçlü ittifak kurdu. Kendisine destek sağlamak için Fransa'ya dönen Rusya, 1891'de ekonomik ve askeri ilişkileri geliştirmek için Fransa'yla bir ittifak kurdu.
Diğer taraftan doğuda, Rusya, Türkistan'da 1860'lı yıllarda başlattığı yayılma politikası ile 1880'li yıllarda Hazar Denizinin doğu kıyısındaki, Türkmen topraklarını işgal etti. Bu gelişmeler İngiltere'nin Hindistan'daki durumunu tehdit edince iki ülke arasında Afganistan üzerinde başlayan sürtüşmelerle yeni bir durum kazandı. Orta Asya'daki bu Rus-İngiliz mücadelesi, 1885 Eylülünde nüfuz sınırlarının tespitiyle yatıştı.
Rusya, Uzakdoğu sınırında Japonya ve Çin ile birçok antlaşma imzalayarak Sahalin ve Kuril adalarıyla Amur Irmağı Vadisi gibi önemli noktaları ele geçirdi. Kore üzerindeki Çin-Japon mücadelesinde Çin'in yanında yer aldı. 1900'de Boxer Ayaklanması sırasında Rus askeri Mançurya'ya girince, Japonya ile rekabet sıcak savaşa döndü. Savaşın büyümemesi için görüşmeler sürerken 1904 Şubatında Japon birlikleri Port Arthur'daki Rus harp gemilerine ani baskınla saldırması üzerine Rus-Japon Savaşı başladı. Bir seri ağır mağlubiyetlerin yanı sıra, ülkede meydana çıkan devrimci hareketler Rus ÇarıII. Nikolay'ı barış yapmaya mecbur bıraktı (5 Eylül 1905).
Ekim 1905'te başlayan demiryolu işçileri grevi dalga dalga ülke geneline yayılarak genel grev şeklini aldı ve Petersburg Sovyeti'nin kurulması ile devrimci hareket en yüksek noktasına ulaştı. Zor durumda kalan II. Nikolay bir bildiri yayımlayıp, meşruti bir anayasa ve seçilmiş bir meclis sözü verdi. Bir süre sonra yavaş yavaş işci hareketi bastırıldı. Nisan 1906'da yapılan seçimler neticesinde liberal ve sol muhalefet mecliste çoğunluğu elde etti. Köklü reformlar istediği için çarlık hükümetiyle ters duruma düşen ilk meclis iki ay geçmeden dağıtıldı. Daha sonra seçilen ikinci meclisin de ömrü üç ay oldu. Köylülere ve azınlıklara seçme hakkının verilmediği seçimlerle seçilen üçüncü ve dördüncü meclis genelde çarlık hükümetinin politikasını destekledi.
Uzakdoğu'da Japonya ile savaşa son veren Rusya 1906'dan sonra Balkanlar üzerinde nüfuz kazanmak için Avusturya ile mücadeleye girdi. Bu durum Rusya'yı İngiltere veFransa'nın yanında Birinci Dünya Savaşına girmesine sebep oldu. Bir süre sonra da Osmanlı Devletinin Almanya, Avusturya'nın müttefiki olarak harbe girmesiyle Kafkasya'da yeni bir cephe açmak mecburiyetinde kaldı. Aynı zamanda Boğazların açık olmasına bağlı ikmal desteğini yitirdi. Önemli derecede silah ve mühimmat sıkıntısı çeken Rus orduları batıda birbiri ardına ağır mağlubiyetler aldı.
Savaşın sebep olduğu yıkım, basın ve mecliste halkın güvenine dayalı bir hükümetin olması isteğini yaygınlaştırdı. 1917 Mart ayının başlarında Moskova'da başlayan grev, asker ve subayların desteklemesiyle, Şubat Devrimi olarak bilinen ayaklanmaya dönüştü. Prens Lvov başkanlığında bir geçici hükümet kuruldu. Hükümete bağlı birliklere Pskov'da kuşatılan Çar Nikolay'ın 15 Mart 1917'de tahttan çekilmesiyle Çarlık rejimi tarihe karıştı.
7 Ekim 1917'de komünist ihtilal patlak verdi. Vladimir Ilyich Lenin başkanlığındaki komünistler, hükümeti ve serbest seçimle iş başına gelmiş bulunan meclisi lağv ederek komünist diktasını getirdiler. Lenin, biraz soluk alabilmek için İtilaf devletlerinin baskısına rağmen, Almanya ile barış görüşmeleri yaptı. Bazı bolşeviklerin ve sol sosyalist devrimcilerinin muhalefetine rağmen, Baltık bölgesi, Polonya, Ukrayna ve Kafkaslar'dan çekilmeyi öngören Brest-Litovsk Antlaşmasını 3 Mart 1918'de imzaladı.
Bu antlaşmanın ardından bolşeviklerin Sovyet iktidarını yerleştirme çabaları 1918 Mayısında başlayan iç savaşa sebep oldu. Komünistlerin ordusu olan Kızılordu, karşıt grubun ordusu olan Beyazordu ile amansız bir mücadeleye girdi. Askeri yönden daha üstün olanBeyazordunun, köylülere ve Rus olmayan milliyetlere karşı acımasız ve düşmanca politikası, ağır mağlubiyetine sebep oldu.
Kızılordunun kazandığı zaferler, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan ve Âzerbaycan'ın Sovyet idaresi altına girmesini sağladı. Bunun yanında Almanya'nın mağlubiyetinin ardından kurulan Estonya, Letonya ve Litvanya cumhuriyetleri İtilaf devletleri desteğiyle varlıklarını devam ettirdiler. Sınır problemi yüzünden çıkan Rus-Polonya Savaşında Kızılordu mağlup oldu ve ardından yapılan Riga Antlaşmasıyla (Mart 1921) Ukrayna ve Beyaz Rusya topraklarının büyük bir bölümü Polonya'ya bırakıldı.
İç savaş sırasında çok sayıda insan ölürken, 2 milyona yakın halk da ülkesini terk etti. İç savaşın bitmesinden sonra yönetimi ele geçiren komünistler, karşıt görüşte olanları büyük bir hızla ortadan kaldırdılar. Lenin Rusya'nın tek siyasi partisi olan Komünist Partisini kurdu. Birinci Cihan savaşı sonrasında, İstiklal savaşı yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisiyle 16 Mart 1921'de Moskova'da Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması imzalandı. Moskova Antlaşmasıyla, Batum Rusya'ya ait Gürcistan'a bırakıldı ve Kars'ın doğusundaki Arpaçay Suyu hudut kesildi.
Zalimliği ve halkına yaptığı zulümleriyle tanınan Lenin, milyonlarca insanı katletti. İnançsızlığın yayılması için çok uğraştı. Ölümünden sonra yerine Joseph Stalin geçti. Stalin ölünceye kadar Rus milletini ve Müslümanları işkence altında inletti. Lenin'i geride bırakarak elli milyondan fazla insanı öldürttü. Milleti kendine tapmaya zorladı. Bu iki idareci tarafından ülke; utanç duvarları ile çevrilmiş ve demir perdelerle kapatılmış bir esaret kampı haline getirildi.
1939 yılında Almanya ve Rusya aralarında bir saldırmazlık paktı imzalamalarına rağmen, 1941'de Naziler Rusya'ya saldırarak Leningrad'ı kuşattılar. Uzun süren kuşatma neticesinde, Alman askerleri soğuk kış şartlarına dayanamayarak mağlup oldular. Bundan sonraki iki yıl içinde Ruslar, Almanları Doğu Avrupa ve Balkanlar'dan çıkardılar, İkinci Cihan savaşından Rusların galip çıkmasında İngiliz ve Amerikan yardımları büyük rol oynadı.
Stalin'in ölmesiyle yerine geçen Kuruşçev idaresindeki Moskova diktası, Polonyalıların ve Macarların üzerinde uyguladığı büyük baskı ile kontrolünü güçlendirdi. 1964 yılında Kuruşçev'in yerine Leonid Brejnev geçti. Bu sırada Çekoslovak hükümetinin liberalist faaliyetleri görüldüğü için, Macaristan'da yapıldığı gibi 1968 yılındaRus askerleri Çekoslovakya'yı işgal etti. Tank paletleri insan cesetleri üzerinde dönerek, milyonlarca insan öldürüldü.
Dünyayı hakimiyeti altına almak için silahlanan Rusya, dünyanın birçok ülkesinde komünist teşkilatlar kurarak, dünya barışını tehdit ederken, çeşitli ülkelerde de iç savaşların çıkmasına sebep oldu. Memleket içindeki iktidar değişikliği darbe ve karışıklıklardan istifade ederek 1980 yılında Afganistan'ı işgal etti. Afganlı mücahidlerin direnmesi karşısında, büyük silah gücüne sahip Rus ordusu, başarıya ulaşamamış ve ağır kayıplar vererek güç durumlara düşmüştür.
Gorbaçov, 1987 yılında glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılanma) politikasını başlattı. Ülkeyi meydana getiren 15 cumhuriyetle ilk çok partili seçimler yapıldı. 17 Mart 1991 referandumunda %77 seçmen Rusya Federasyonu için evet oyu kullandı.
Rusya Federasyonu başkanlığına Boris Yeltsin seçildi. 19 Ağustos 1991'de Gorbaçov'a karşı darbe düzenleyen başkan yardımcısı Gennadi Yanayev başkanlığındaki 8 üyeli Olağanüstü Hal Komitesi yönetime el koydu. Gorbaçov Kırım'daki yazlık evine hapsedildi. Rusya Federasyonu lideri Boris Yeltsin ve halk darbeye karşı koyunca Olağanüstü Hal Komitesi feshedildi ve darbeciler 21 Ağustos günü ülkeyi terk ettiler. Aynı gün Sovyet parlamentosu Gorbaçov'u resmen yeniden başkanlık görevine getirdi. Bunu takip eden günlerde Sovyetler Birliği'ni meydana getiren cumhuriyetler ardıardına bağımsızlıklarını ilan ettiler.
8 Aralıkta Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya ve Ukrayna bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğunu meydana getirdiler. 17 Aralık 1991'de Mihail Gorbaçov ile Boris Yeltsin 31 Aralık 1991'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin resmen dağıtılmasına karar verdiler. Mihail Gorbaçov emekliye ayrıldı ve yerine Yeltsin devlet başkanlığına getirildi. Baltık Cumhuriyetleri hariç bağımsızlıklarını ilan eden diğer cumhuriyetler Bağımsız Devletler Topluluğuna katıldı. Böylece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarihe karışmış oldu.
1993 başlarında parlemento ile ters düşen Yeltsin, parlamentoyu feshederek erken seçim kararı aldı. Bunu tanımayan parlamenterlerin bazıları ve komünistler Beyaz Ev denen Rusya Parlamentosunu işgal etti. Askeri güçlerin baskısıyla işgalciler parlamentoyu boşalttılar ve Yeltsin'in isteklerini kabul ettiler. 12 Aralık 1993 günü erken genel seçim yapıldı. Hiçbir parti tekbaşına iktidara gelecek sandalye sayısı kazanamadı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:26 am | |
| SENEGAL
Senegal in ilk tarihi hakkında elde mevcut bilgiler çok az olup, kesin değildir. Bunun için Senegal tarihini, 11. yüzyılda Müslümanlıkla şereflenen, Senegal Nehri orta bölümlerinde kurulmuş, Tekrur Krallığı ile başlatmak uygundur. On beşinci yüzyıl başlarında ilk olarak, Avrupalılardan Portekizliler ülkeye ulaştılar.
Daha sonra 17. yüzyılda, Fransızlar bölgeyi kontrolları altına aldılar. Bir müddet Fransız Batı Afrikası olarak kaldı. 1960 yılında bağımsız oldu. Bundan sonra Fransa�nın nüfuzu altında demokratik hayata girdi.Progressiste Sénégalaise Birliği Başkanı olan, Léopold Senghor ülkenin ilk devlet başkanı oldu. 1963�te bir ihtilal teşebbüsü atlatıldı.
1968 yılında işçilerle anlaşmazlıklar çıktı. Başbakan Andou, 1981 yılında Başkan Abdou Senghor�un emekliye ayrılmasından sonra devlet başkanı oldu. 1988�de olağan üstü hal ilan ederek başkanlığa devam etti. 1982 yılında Gambia ile ortak bir federasyon kuruldu. Bu federasyonda ülkeler bağımsızlıklarını koruyor ve yalnız savunma ve mali hususlarda birleşiyorlardı.
Bu birlik daha sonra çıkan anlaşmazlıklar yüzünden 1989 Eylülünde bozuldu. Hükumet, ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyen iç ve dış karışıklıkların üstesinden gelme yolunda büyük atılımlar gerçekleştirdi. 8 Nisan 1991�de Başkan Abdou başbakanlığa Habib Thiam�ı getirdi. 1993�te yapılan seçimlerde Abdou tekrar başkanlığa seçildi. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:26 am | |
| SOMALİ
Ülke, önceleri �Baharat Ülkesi� olarak biliniyordu. Bölgeye ilk olarak 750 yılında Galyalıların geldiği tahmin edilmektedir. Onuncu yüzyılda, Müslüman Arap orduları İslamiyeti yaymak için bu ülkeye de gittiler. Ülkeye yerleşen Müslümanlar bölgede bir süre Somali Sultanlığını kurdular.
On altıncı asırda Somali Sultanlığı, Etiyopya topraklarına girdi. Portekiz�den yardım alan Etiyopya 1542�de Müslüman ordularını ağır yenilgiye uğrattı. Aynı dönemde Somali�nin kuzey kıyılarının bir bölümü resmen Osmanlı egemenliğinde bulunuyordu. On dokuzuncu asırda batılı devletlerin Afrika ülkelerini sömürge haline getirmeleri büyük rekabete sebep oldu.
Somali�yi 1839�da işgal eden İngilizler sömürgelerine ekledilerse de Fransa ve İtalya ile yapılan savaşlar neticesinde 1884�te İtalya bölgeyi ele geçirdi ve yapılan anlaşmalar neticesinde 1885�ten 1927 yılına kadar İtalyanlar ülke topraklarını işgal altında tuttular. 1949 yılında Birleşmiş Milletler, Somali�nin bağımsızlığını onayladı ve ertesi yıl İtalyanlar ülkeden geri çekilmek mecburiyetinde kaldılar.
1969 yılında askeri ve polis gücünün Muhammed Siyad Barre başkanlığında müştereken yaptığı darbe sonucu meclis dağıtıldı. 1975 yılında ülkede iç olaylar ve anarşi birçok kimsenin ölümüne sebep oldu. Siyad Barre 1979�da Yeni Anayasayı yürürlüğe koydu ve ertesi sene resmen devlet başkanı seçildi. Diğer taraftan dış politikada ise 1977 yılında Somali ile komşusu Etiyopya�nın arası Ogaden bölgesi yüzünden açılmıştı. Etiyopya�ya yardım etmek üzere Sovyet birlikleri bölgeye geldiler.
Bu arada 11.000 Kübalı asker getirildi ve Somali aleyhine olmak üzere bölgede olaylar çıkarıldı. Sovyet yardımı ve desteği de olunca Somali birlikleri ve Etiyopya�daki Somalili gerillalar mağlup edildi. 1.5 milyon Etiyopyalı mülteci, Somali topraklarına göç etti. Bu arada Ogaden�da gerilla hareketleri bir müddet daha sürdü. Devlet Başkanı Muhammed Ziyad Barre, ülkedeki huzursuzlukların artması üzerine çok partili seçimlerin yapılacağını 1989�da açıkladı. 1991 Ocak ayında Ziyad Barre devrildi ve yönetime Ali Mehdi Muhammed geçici olarak el koydu. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:26 am | |
| SURİYE
Suriye, toprakları üzerinden çeşitli medeniyet ve kültürlerin geçtiği ve pek çok istilaların, hadiselerin meydana geldiği, eski ve kritik bir mevkiye sahiptir. Ülkeye ilk yerleşenler Hazret-i Nuh'un oğlu Şam'dan türeyen ve Sami dilini konuşan Samilerdir. Müslümanların Suriye'ye hakim olmasına kadar bölge Amoritler, Fenikeliler, İbraniler, Hititler, Persler, Makedonyalı İskender, Roma ve Bizans imparatorlukları idaresinde kaldı.
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in tebliğ ettiği İslam dini bütün Ortadoğu'ya yayıldığında, Suriye de İslamlaştı. Hazret-i Ebu Bekir'in halifeliği devrinde, Suriye'ye gönderilen İslam orduları, Hazret-i Ömer zamanında 635'te bölgeyi fethetti. Hazret-i Ömer bölgeye gelip, Suriye'yi teşkilatlandırdı. Hazret-i Ömer, önce Hazret-i Muaviye'nin kardeşi Hazret-i Yezid'i Şam valisi tayin etti. Şam, bölgenin en büyük şehirlerinden olup, şehrin adı eskiden Suriye olarak bilinirdi. Yezid'in vefatıyla Hazret-i Muaviye Şam valisi oldu. Hazret-i Muaviye, Suriye'yi teşkilatlandırıp, medenileştirdi.
662'de Emevi Hanedanı Suriye'de kurulup, Şam şehri merkezleriydi. Emevi Halifeliğinden sonra,Abbasilerin hakimiyetine geçti. Abbasi Halifeliği (662-749) devrinde Suriye, çok gelişip, pek çok ilim, kültür, medeniyet ve sosyal tesisler yapıldı.
Onuncu yüzyılın sonunda, Mısır'a hakim Şii Fatımiler, Suriye'yi işgal ettiler. On birinci yüzyılda Selçuklular, bölgeyi hakimiyetlerine aldılarsa da, 1096'da Haçlı Seferleri başladı. Haçlı Seferleri (1096-1270) esnasında Haçlı-Şii Fatimi ittifakından Suriye çok zarar gördü. Haçlıları, Eyyubi Hanedanının kurucusu Selahaddin-i Eyyubi (1169-1193) Suriye'den uzaklaştırdı. Suriye, Selçuklu Atabekliği, Eyyubiler ve Memluklerden 1517 yılında Osmanlı hakimiyetine geçti.
On altıncı yüzyılın başından 20. asrın başına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Suriye, bu zamanda gelişip, en huzurlu ve müreffeh devrini yaşadı. Osmanlı idari teşkilatında vilayet halindeydi. 1833 yılında Osmanlıya tabi Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa sülalesine verildi. Birinci Cihan savaşı (1914-1918) sonrasına kadar Osmanlı idaresinde kalan Suriye'ye Osmanlılar, pek çok ilmi, sosyal, kültürel, tarım, sınai ve ulaşım tesisleri kazandırdılar. Bu devirde pek çok ilim adamı yetişip, medeniyete hizmet ettiler.
Birinci Dünya Savaşında müttefik ordularının yenilmesi neticesinde, Osmanlı Devletiyle imzalanan Mondros Antlaşmasıyla bölge Fransızların işgaline uğradı. 1920'de Fransa'nın mandasına girdi. Suriye, Fransa'nın idaresine girmesiyle Osmanlı devrindeki huzur ve müreffeh hayatın yerini, anarşi ve sefalet aldı. Suriye'de Müslümanlar çoğunlukta olmasına rağmen, idarede Fransızlar, Ermeniler ve Nusayriler hakimdi. Şam, Halep, Nusayri merkezi Lazkiye ve Harran bölgesindeki Dürzilerle Fransa'nın mücadelesi, Suriye'de hala devam eden anarşinin kaynağıdır. Fransa, Suriye mandasına ait Hatay ve İskenderun'u antlaşmayla 1939'da Türkiye'ye vermek zorunda kaldı.
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında, 1941'de, Fransa, nüfuzu altında kalmak şartıyla Suriye'ye kısmi istiklal verdi. 1943 seçimlerinde Şükrü el-Kuwatli, Suriye'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Fransa harp sonrasında Suriye'den kısmi olarak çekildiyse de, geride pek çok problem bıraktı. 1945'te Birleşmiş Milletlere Cumhuriyet idaresiyle katıldı. 1948'de Arab-İsrail savaşına katılan Suriye'de, 1949 ihtilaliyle Şükrü el-Kuwatli iktidardan uzaklaştırıldı.
Sovyetler Birliği ile yakın münasebete girince, idare Rusya'ya yanaştı. İç huzursuzluklar artıp, komşularıyla münasebeti bozuldu. Sosyalist Baas Partisi kurulup, memleketteki huzursuzluktan faydalanarak, kuvvetlendi. 1958'de Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti adıyla birleşti. Birleşme uzun sürmeyip, 1961'de ayrıldı. Baas Partisi, dışta Pan-Arap, içte sosyalizm propagandasıyla Suriye'de güçlenip, 1963'te ülkenin tek kanuni partisi hüviyetini kazandı.
Baas Partisi, Suriye'de dikta rejimi kurup, ülkeye eski Lazkiye bölgesindeki Nasturi aşireti idareye hakim oldu. 1967 Arap-İsrail savaşında Golan Tepelerini İsrail işgal etti. 1973'te Mısır ile anlaşıp, İsrail'e kuzeyden saldırmışsa da başarılı olamadı. Arap ülkelerinden ve Sovyet Rusya'dan yardım aldı. 1976'da Lübnan'ın içişlerine müdahale edip, asker gönderdi. Suriye askerleri Lübnan'da püskürtülerek, geri çekilmek zorunda kaldı. 1982'de İsrail'in hava taarruzlarına uğradı.
Baas Partisi'nin Rusya ile yakın münasebeti, ülke içinde ve dışında çatışmaya sebep olmaktadır. Bitmek bilmeyen harp ve anarşi, Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra manda devleti ve Sosyalist Baas Partisi diktatörlüğünde halen devam etmektedir. 1991'de Irak'ı, işgal ettiği Kuveyt topraklarından çıkarmak için başlatılan harekatta Çok Uluslu Müttefik Kuvvetlerin yanında yer aldı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:26 am | |
| SUUDİ ARABİSTAN
Arabistan tarihi, ilk yaratılmış insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem ile Arabistan toprakları üzerinde Hazret-i Âdem'den sonra birçok peygamber geldi. Bunlardan Hazret-i Nuh, insanlığın ikinci babasıdır. Araplar, Hazret-i Nuh'un üç oğlundan biri olan "Sam"dan türemişlerdir. Bu yüzden ülke toprakları üzerinde ilk yaşayanlara "Samiler" adı verilir.
Samiler'den sonra gelenlere, Arab-ı aribe dendi. Himyer, Gassan ve Hire gibi bir takım devletler kuruldu. Eski Araplarla, yeni gelenlerin karışması neticesi, Arab-ı müsta'ribe meydana geldi. İslamiyet'ten evvel, Araplar çeşitli kabileler halinde yaşarlardı. Bunların en şereflisi Kureyş, bunun içerisinden de Haşimi kolu sayılıyordu. Hazret-i Muhammed, bu koldan gelmekteydi ve 610 yılında İslam dinini tebliğe başladı. 630 yılında Mekke fethedildi.
Hazret-i Muhammed 632 yılında vefat edince Dört Halife (632-661) devri başladı. Bahreyn, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Afrika, Kafkasya ve Horasan fethedildi. Dört Halife devrinden ve Hazret-i Hasan'ın altı aylık hilafetinden sonra, devlet idaresi 662 yılında Emevilere geçti. Sicistan, Afganistan, Semerkant, Erzurum, Kıbrıs, Girit, Sicilya, Buhara, Harzem, Hint toprakları Malatya ve Türkistan fethedildi. Sınırlar Atlas Okyanusu ve Fransa içlerinden Türkistan'a kadar uzandı.
Emevi Halifeliğinden sonra, 750'de Abbasi Halifeliği devri başladı. Fakat Abbasiler her geçen gün kuvvet ve itibarını kaybediyordu. Çeşitli iç isyanların ve toprak kayıplarının yanında, Moğol felaketiyle 1258'de fetret devrine girildi. Üç senelik fetret devrinden sonra, Abbasilerin Mısır'daki halifeliği 1517 yılına kadar devam etti.
Arabistan Yarımadası, Sultan Birinci Selim Han (1512-1520) zamanında, Osmanlı hakimiyetine geçti. Sultan Selim Hanın 1517'deki Ridaniye Muharebesiyle Mısır'ı alıp, Memluk Devletine son verdikten sonra, bu devletin nüfuzu altında bulunan Mekke ve Medine havalisi de Osmanlı hakimiyetini tanıdı. O sırada Mekke emiri bulunan Şerif Berekat bin Muhammed Hasani, derhal henüz on iki yaşında bulunan oğlu Şerif Ebu Nümey'i, elçilik heyetiyle Mısır'a göndererek Osmanlı padişahına tazimlerini arzla Mekke'nin anahtarlarını takdim etti.
Şerif Ebu Nümey, Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han tarafından da kabul edildi. Şerif Ebu Nümey'e hil'at giydirilerek, padişahın elini öptü. Şerif Berekat'a Mekke emirliği menşuru yazılıp, oğluna verilen hediyelerle Mekke'ye gönderildi. Mısır hazinesinden Mekke emirine maaş bağlandı. Ayrıca Şerif Ebu Nümey ile beraber Mekke ve Medine ahalisine dağıtılmak üzere, padişah tarafından 200.000 altınla bol miktarda zahire gönderildi. Bunları Emir Muslihiddin ile Mısır'dan iki kadı götürüp, mahallerinde dağıtmaya memur edildiler.
1517 yılından itibaren Mekke ve Medine'deki camilerdeki hutbelerde, Osmanlı padişahlarının adları zikredildi. Emir tayinleri de Osmanlı padişahlarınca yapılırdı. Mekke emiri olan şerif vefat eder veya azil yahut istifa ile makamı boşaldığı zaman, yerine tayin olunacak yeni emir, şeriflerin seçimleri Mekke kadısıyla Mısır, Şam ve Cidde valilerinin arz ve inhaları üzerine padişah tarafından tayin edilirdi. Emir tayini, dört yüz yıldan fazla bu usulle yapıldı.
Osmanlılar bölgeyi imtiyazlı halde tuttular. Mübarek belde olması dolayısıyla ahalisine ziyadesiyle yardım edip, manevi ve sanat değeri yüksek pek çok eserler yaptırdılar. Arabistan ahalisi, Osmanlıların hakimiyetinde kaldıkları 1517-1918 yılları arasında bolluk içinde yaşayıp, ihtiyaçları ziyadesiyle karşılandı.
1737 yılında Abdülvehhab oğlu Muhammed'in yaymaya başladığı Vehhabilik yolu, Arabistan'daki sükuneti bozdu. Bu yol siyasi bir hal de alınca; Osmanlı Devletine karşı bölgedeki Bedevilerin desteğinde 1791'de isyan ettiler. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi ile harp ettiler. Sayısız Müslümanı öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını aldılar. Bunlar 1801'de Mekke'ye saldırdılar. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi, bunları şehre sokmadı. Mekke etrafındaki Arap kabileleri de Vehhabi oldu.
1803'te Taif'e girdiler. Taif'teki Müslümanlara işkence edip, kadınları ve çocukları acımasızca öldürdüler. Hac mevsiminde Mekke'ye de saldırdılar. Şehre giremediler. Şerif Galib Efendi, Cidde'ye girince Sü'ud bin Abdülaziz antlaşmayla şehre girdi, türbe ve mezarların hepsini yıktırdı. Suudiler, Şerif Galib Efendiyi yakalamak için Cidde'ye gittiyse de Osmanlı askerinin mukavemetinden geri çekildiler. Mekke'de işkence, zulüm, soygun artınca, Şerif Galib Efendi, Cidde'den şehre gelip Vehhabileri kovdu. Yemen dağlarına kaçtılar. Kaçarken çok zulüm, soygun yaptılar. Şerif Galib Efendinin tavsiyesiyle Beni Sakif Kabilesi de Taif'teki Vehhabileri şehirden kaçırttılar.
Vehhabiler, Yemen dağlarındaki cahil, vahşi köylüleri toplayıp, kuvvetlerini arttırarak tekrar Mekke'yi kuşattılar. Şehir açlık sebepiyle teslim oldu. Yine şehirde çok zulüm ve tahribat yaptılar. Mübarek beldelerdeki zulüm ve tahribat, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşanın 1812'de Cidde'ye gelmesi ve Mekke'ye asker göndermesine kadar devam etti.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Vehhabilerin merkezi Deriyye'yi 1818'de fethedip, Vehhabi Emiri Abdullah ibni Suud ile dört oğlu ve ileri gelenlerini esir alıp, İstanbul'a gönderince, bunlar idam edildi. İngiltere bölgede fitne çıkarıp, Osmanlı Devleti içinde isyan başlatmak istediyse de 1857'de barışla etkisiz hale getirildi. 1860 yılında bütün emirler devletin itaatı ve terbiyesi altına sokuldu.
1897'de Suudilerin lideri olan Abdülaziz er-Reşid, Vehhabiliği tekrar faal hale getirdi. Riyad, Kasim, Büreyde şeyhleri, El-Mühenne köyünde bulunan Abdülaziz bin Suud bin Faysal ile anlaştılar. Abdülaziz bin Suud, 12.000 hecinli ile Kuveyt'ten Riyad'a geldi. 1902'de bir gece Riyad'a girdi. Abdülaziz ibnür-Reşid'in Riyad Valisi Aclan'ı bir ziyafette öldürdü. Zulümden yılmış olan halk, bunu emir yaptı. Üç sene çeşitli muharebeler yapıldı. Abdülaziz ibnür-Reşid öldürüldü. 1915'te Osmanlılar işe karışarak, Abdülaziz bin Suud, Riyad kaymakamı olmak üzere barış yapıldı. Sonra Reşidiler ile Suudiler arasında Kasim'de harp olup, Abdülaziz bin Suud mağlup oldu.
1918'de Abdülaziz bin Suud, İngilizlerin teşviki ile bir beyanname yayınladı. Mekke'ye ve Taif'e saldırdı. Fakat, bu şehirleri Şerif Hüseyin Paşadan alamadı. 1924'te İngilizler, MekkeEmiri Şerif Hüseyin bin Ali Paşayı yakalayıp, Kıbrıs'a götürdü. İngilizlerin bu hareketinden sonra, Abdülaziz bin Suud, 1924'te Mekke'yi ve Taif'i rahatça ele geçirdi. Suudiler, İngilizlerin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayınca, Osmanlı Devletinden sonra halifelik makamına sahip olmak istedilerse de başaramadılar.
İbn-i Suud, 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığını kurdu. 1953 yılında ölümünden sonra, yerine oğlu Suud bin Abdülaziz geçti. 1964'te tahtan indirildi. Yerine kardeşi Faysal getirildi. 1977'de sarayında yeğeni tarafından öldürüldü. Yerine kardeşi Halid geçti. O da 1982'de ölünce kardeşi Fahd geçti.
Suudi Arabistan 1948, 1967 ve 1973 yıllarında vuku bulan Arap-İsrail harplerine katıldı. İngiltere, Fransa ve ABD'den milyarlarca dolarlık silah, malzeme, savaş uçakları, güdümlü mermiler alındı. 1990 ortalarında Kuveyt'in Irak tarafından işgal edilmesine karşı olan Suudi Arabistan, Irak'ı Kuveyt'ten çıkarmak için harekete geçen "çok uluslu güce" üs vazifesi yaptı | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:27 am | |
| TAYVAN
Tayvan'a 17. yüzyıl başlarında büyük ölçüde Çinli göçü olmuştur. 1620'li yıllarda ada, Felemenklerin (Hollandalıların) kontrolü altında kalmıştır. 1895'ten 1945 yılına kadar 50 yıllık bir süre Japon idaresi altına girmiştir. İlk olarak Tayvan Devleti kendini Japon baskısı altında, 1 Ocak 1912'de göstermiştir. Mançu Sülalesinin idaresine son verilmiş ve cumhuriyet ilan edilmiştir. Bu aynı zamanda genel mahiyette olmak üzere Çin Devletinin başlangıcı sayılır. Bu devletin asıl kurulma başlangıç hareketiniyse 1911 Wuçang Ayaklanması meydana getirir.
Komünizmin 1949'da Çin'de rejim olarak yerleşmesi üzerine Çankayşek liderliğinde komünizme karşı olanlar birleşip, Milliyetçi Çin olarak devlet kurdular. Önceleri BM'ye üye bir ülke olan Tayvan, Kızıl Çin'in 1972'de BM'ye kabul edilmesi üzerine üyelikten vazgeçti. Bundan sonra iki ülke arasındaki gerginlik sürüp gitti. 1978 yılında ABD, Tayvan Cumhuriyetiyle olan münasebetlerini sertleştirdi.
1979'da iki ülke arasındaki savunma anlaşması iptal edildiyse de 1980'li yıllarda dolaylı ticari ilişkiler kuruldu. Chiong Ching-Kuo'nun yönetimi sırasında ilk defa muhalefet partilerinin kurulmasına izin verildi. 1949'dan beri devam eden sıkıyönetim 1987'de kaldırıldı. 1988'de Chiong Ching-Kuo'nun ölümü üzerine yerine Lee Tenghui geçti. 1989Aralık ayında ilk defa çok partili seçimler yapıldı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:27 am | |
| TUNUS
Tunus, gerek Akdeniz ve Kuzey Afrika hakimiyeti ve gerekse Avrupa�nın Afrika ile olan münasebetleri bakımından büyük bir stratejik öneme sahiptir. Tunus�un coğrafi konumu göçebe Berberilerden sonra, daha çok deniz yoluyla gelen çeşitli etnik toplulukların ülkeye yerleşmesinde en büyük faktör olmuştur.
M.Ö. 1000 yılından itibaren Fenikeliler, Tunus�ta ticaret merkezleri kurmaya başladılar. M.Ö. 5. yüzyıl sonlarında Fenikeliler Tunus�a gelip yerleştiler ve burada Kartaca Cumhuriyetini kurdular. Tunus, daha sonra batıdan gelen Vandalların, 6. yüzyılda da Bizanslıların hakimiyeti altına geçti.
Müslümanların Tunus�a (Afrikiyye) gelişi (647-1228): MüslümanArapların 647 yılında başlayan yayılmaları Ukbe bin Nafi�nin 670�te Kayruvan (Kariouane) şehrini kurmasıyla neticelendi. Tunus (Afrikiyye), Hazret-i Muaviye zamanında 667 (H.45) yılında alındı.
Bizanslılar bazı önemli şehirleri ellerinde tuttular. Berberi ayaklanmaları neticesinde Müslümanlar geçici olarak Afrikiyye�den uzaklaştılarsa da, Hasan bin en-Numan zamanında Berberiler, Afrikiyye�yi Müslüman Araplara bıraktılar (698). Bundan sonra Kayruvan Müslüman Afrikiyye�nin başşehri olarak kaldı. Bütün Afrikiyye Müslüman oldu ve İslamiyyet her tarafa buradan yayılmaya başladı. İkinci Abbasi halifesi Cafer Mensur zamanında,Abbasi hakimiyeti yaygınlaştı.
Emevi ve Abbasi halifelerine bağımlı olan Afrikiyye�yi önce Ağlebiler, sonra Kayruvan�da bir Şii halifeliği kuran (910) Fatımiler yönetti. Kayruvan ve Mahdiya şehirleri Fatımilerin merkezi oldu. Fatımiler 972�de başşehri Kahire�ye taşıdıkları zaman Afrikiyye Berberi sülalesi Zirilerin iktidarı altına girdi. Ziriler zamanında Tunus, Sicilya�daki Normanların istilasına uğradı.
Zirilerin son hükümdarı Hasan bin Ali, Fas�taki Muvahhidin Devletinden yardım istedi. Muvahhidin Devletinin kurucusu Abdülmümin, Normanları Tunus�tan kovarak (1159-1160), Afrikiyye�yi Tunus�ta oturan bir vali tarafından yönetilen bir eyalet haline getirdi. Bundan sonra Afrikiyye, Tunus adını aldı.
On altıncı yüzyılda İspanya ve Osmanlı Devletinin, Akdeniz hakimiyeti için yaptıkları savaşlar sonunda Hafriler yıkıldı. 1534 yılında Barbaros Hayreddin Paşa, Tunus�u ele geçirdi. AncakHafsi Hanedanından Hasan, İspanya Kralı Beşinci Şarlken�den yardım istedi ve Beşinci Şarlken başşehir Tunus�u işgal etti ve Barbaros Hayreddin PaşaCezayir�e çekilmek zorunda kaldı. İspanya Kralı Hafsi Hanedanından Hasan�ı tekrar, kendisine vergi vermek şartıyla Tunus�un başına getirdi.
Başşehir Tunus 1574 yılına kadar tekrar Hafsi Hanedanlığının elinde kaldı. Bu arada Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis 1556�da Gafsa�yı, 1558�de Kayrevan�ı ele geçirdiler. Tunus�un doğu ve güney sahilleri Türklerin eline geçti. CerbeAdası deniz üssü olarak kullanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa, İspanya�daki Endülüslü Müslümanlardan 100.000 kadarını kurtararak Kuzey Arfika�ya getirdi. Nihayet 1574�te Uluç Ali Reis ile Sinan Paşa, Tunus şehrini (Halkul-Vad Kalesini), ele geçirmek suretiyle bütün Tunus, Osmanlı İmparatorluğunun bir eyaleti haline geldi.
Osmanlı Devleti zamanında Tunus, önceleri Yeniçerilerin desteklediği bir Dayı vasıtasıyla, daha sonra da bir Bey vasıtasıyla yönetilmeye başlandı. İlk beylik sülalesi Birinci Murad Bey tarafından kurulan Muradi sülalesidir (1612-1631). 1710�dan sonra Beyler, irsi yoldan tahta çıktılar. Bu arada Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya Tunus�ta ekonomik faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Fransa 1830�da Cezayir�i işgal ettikten sonra, Tunus ile daha fazla ilgilenmeye başladı.
Bu sıralarda Osmanlı İmparatorluğu kendi başındaki birçok meseleler yüzünden Tunus�a daha fazla yardım edemedi. 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı da bunu önledi. Tunus�ta Fransa, İngiltere ve İtalya�nın gözü ve çıkarları vardı. 1878�de Kıbrıs�ı elde eden İngiltere, Fransa�nın Tunus�taki özel imtiyazlarını tanıdı. Fransa, bazı Tunuslu aşiretlerin (Krumirlerin) Cezayir topraklarına yaptıkları akınları ve bazı toprak taleplerini bahane ederek 1881 yılında Tunus�a asker çıkardı.
12 Mayıs 1881�de yapılan Bardo Antlaşmasıyla; Tunus Beyi, dış hükümranlığı, siyasi ve ordu işlerini bir Fransız Genel Valisine bırakıyordu. Tunus�un Muher ve güney kesiminde başlayan ayaklanmalar güçlükle bastırıldı. Vali Paul Cambon, yeni bey Ali bin Hüseyin�e (1882-1902) Marsa Sözleşmesini kabul ettirince (1883), Fransız himayesi resmen kurulmuş oldu.
Bütün bu olanları Osmanlı İmparatorluğu protesto ederek kabul etmediğini bildirdi. Resmi padişah fermanlarında Tunus Osmanlı eyaleti olarak zikredilmeye devam etti. Fransız himaye rejimi Tunus�un bağımsızlığını kazanmasına kadar devam etti (1956). Tunus�taki Fransız idaresi 78 yıl sürdü.
1930�larda Habib Burgiba önderliğinde Tunuslular bağımsızlık mücadelesine başladılar. İkinci Dünya Savaşı esnasında Tunus bir savaş alanı oldu. Harpten sonra Burgiba yeni Destur Partisini kurarak bağımsızlık mücadelesine devam etti. Nihayet 1956 yılında Tunus bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlığını kazandıktan sonra Tunus Cumhuriyetini ilan eden Burgiba, ilk Tunus Cumhurbaşkanı oldu. Birçok reformlar yaparak laik eğilimli bir rejim kurdu.
Burgiba, 1965�te İsrail�e karşı yumuşak ve ılımlı davranılması gerektiğini savundu. Fakat bu düşünceleri şiddetle tenkit edildi. 1979�da Mısır�ın Arap Birliğinden çıkarılmasından sonra, Tunus eski bakanlarından Chadli Kılibi�nin de genel sekreter olmasıyla, Tunus, Arap Birliğinin karargahı oldu.
Ocak 1980�de Libya�da eğitim görmüş komandoların Gafsa şehrini ele geçirmeleri, Tunus�un Fransa ve ABD�den destek istemesine sebep oldu. Olayların yatışmasından sonra başbakanlığa getirilen eski Milli Eğitim Bakanı Muhammed Mzali, siyasi hayatı kısmen olsun liberalleştirdi. Siyasi mahkumların çoğu serbest bırakıldı ve siyasi partiler kanuni olarak tanınmaya başlandı. Bağımsızlıktan beri tek başına iktidarda olan Sosyalist Destur Partisinden başka, Komünist Partisi dahil üç siyasi partiye daha izin verildi.
Ölünceye kadar Devlet Başkanı seçilen Burgiba, 1987 senesinde sağlık durumu gerekçe gösterilerek devlet başkanlığı görevinden alınarak yerine General Zeynelabidin bin Ali geçti. Bu yönetim değişikliği ülkede belirli bir liberalleşme ve ekonomide köklü yeniliklerin yapılmasına sebep oldu. General Zeynelabidin radikal Müslümanlara karşı büyük tedbirler aldı.
Bunların desteklediği Nakda Partisinin birçok üyesini hapsettirdi. Bu tutumunu hala sürdürmektedir (1994). 21 Mart 1994�te yapılan parlamento ve devlet başkanlığı seçimlerinde Zeynelabidin bin Ali ve partisi oyların %99�unu alarak devlet başkanlığına yeniden seçildi. 1982 yılında Lübnan�dan çıkarılan Filistin Kurtuluş Teşkilatı mensupları ve Lideri YaserArafat Karargahını Tunus�a taşıdı. Böylece Tunus, Filistin Kurtuluş Teşkilatının Karargahı oldu. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:27 am | |
| TÜRKMENİSTAN
Türkmenler, altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının; Kutluğ tarafından 682'de ikinci defa kurulmasından sonra Göktürkler hakimiyetlerini kabul etmeyen Türkmenler üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan savaşta Türkmenler yenildiler. Fakat, Göktürklerin hakimiyetini kabul etmediler.
İlteriş Kağan, Türkmenler üzerine birçok sefer daha düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Türkmenlerin merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan'ın hakimiyetini kabul etmek mecburiyetinde kalan Türkmenler, Göktürklerin Kırgız Seferine katıldılar. Daha sonra Göktürklere isyan eden Türkmenler birçok savaşta mağlup olunca Çin taraflarına göç ettiler.
Bir müddet sonra yurtlarına döndüler. Uygurlara yardım ederek Göktürklerin yıkılmasını sağladılar. Türkmenler, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Uygurların yıkılmasından sonra batıya göç ederek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler.
Türkmenler onuncu asırdan itibaren göçebe hayatı yanında yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Bu asrın başlarında Oğuzlar, Maveraünnehr çevresine yerleşip Yabgu denilen hükümdarların idare ettiği bir devlet kurdular. Türkmenlerin bu sırada başşehirleri Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Türkmenler Üçok ve Bozok diye ikiye ayrıldılar.
Onuncu asrın sonlarında İslam dinini kabul ederek iyice güçlenen Türkmenler, komşuları Peçenekler ve Hazarlarla savaşarak onları yendiler. İslam dinini kabul eden ve Selçuklu hakimiyetine giren Türkmenler, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, İslam diyarı olan Horasan'a göç ettiler.
Maveraünnehr'de kalan diğer Türkmen boyları da Kıpçakların hücum ve baskıları neticesinde dağıldılar ve Türkmen Devleti yıkılmış oldu. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karacuk Dağları bölgesinde, Mankışlak'ta ve Sir Derya Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı neticesinde Selçuklulara tabi oldular.
Türkmenlerin birçoğu Selçuklular devrinde yerleşik hayata geçtiler. On birinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye'ye doğru yayıldılar. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin müdafiliğini yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pek çok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprüler yaptırdılar.
Mankışlak ve Sir Derya Nehri kıyılarında kalan Türkmenler o havalinin askeri istila yolları üzerinde olmamasından, on yedinci asrın ortalarına kadar daha rahat ve müstakil bir hayat yaşadılar. Fakat 1639 ve 1700 yıllarında, bilhassa Kazaklara indirdikleri darbeyle Orta Asya'nın Rus istilasına açılmasına sebep olan Moğol asıllı Kalmukların hücumlarına uğradılar.
Mankışlak bölgesinde yaşayan o devir Türkmen boylarının en büyüğü ve kuvvetlisi olan Teke Türkmenleri Kopet Dağı bölgesine çekildiler. Orada diğer Türkmen boylarıyla birleşerek kuvvetlendiler. Bu Türkmen boyları Türkmen-Özbek işbirliğinin ayakta tuttuğu Hive Hanlığına vergiyle bağlandılar. İran'da hakimiyeti eline geçiren Afşar Türkmen beylerinden Nadir Şahın Orta Asya hanlıklarını işgal ettiği devrelerde de onun hakimiyetini kabul ettiler.
Nadir Şahtan sonra bir müddet İran ve Hive Hanlığının baskı ve hücumlarına maruz kalan Türkmenler, 1835'ten itibaren Merv bölgesine doğru yayılmaya başladılar. Daha sonra İran ve Hive Hanlıkları tekrar Türkmenlere saldırılara başladılar. Türkmenler 1855'te Hive ordusunu ağır bir mağlubiyete uğratarak, Hive Hanlığı saldırılarından kurtuldular. Ancak, Türkmenistan üzerinde hak iddia eden İran saldırıları onları zor durumda bıraktı.
Barış isteyen Türkmenler karşısında, savaşı kazanacağından emin olan Hasan Mirzan, 30.000 kişilik ordu 33 top ile Türkmen topraklarında ilerlemeye başladı. Bu sırada Türkmenlerin başında bulunan Hurşid Han, diğer Türkmen boylarından yardım istedi ve zaman kazanmak için Karakum Çölüne çekildi. Kuvvetlerini bir araya toplayıp, ikmal yollarını kesen Hurşid Han, İran ordusunu büyük bir mağlubiyete uğrattı. Böylece Türkmenler tam manasıyla istiklallerini kazandılar. Halkının refahı için çalışan Hurşid Han, kurduğu barajlar ve açtırdığı kanallarla Türkmen topraklarını münbit bir hale getirdi.
Ağır mağlubiyetin ardından bir müddet Türkmen topraklarına saldırmayan İran, daha sonraki saldırılarda da başarı elde edemedi. Rusların Orta Asya'ya doğru istilalarını hızlandırdıkları devirde, İranlıların yaptıkları hücumlar Türkmenlere oldukça büyük zarar verdi.
Türkmenlerle Ruslar arasındaki ilk münasebet on dokuzuncu asrın ilk yarısında, Rusların İranlılara karşı kazandıkları başarılar sonunda Hazar Denizindeki Aşura'da bir üs kurmalarından sonra (1846) başlamıştır. Ruslar 1859'da Hazar'ın doğu sahillerinde bir kale kurduktan sonra, Türkmenlere karşı askeri seferler düzenleyerek, pek çok Türkmen yerleşme merkezini tahrip ettiler.
Osmanlı-Rus (1877/1878) savaşı üzerine Türkmenler üzerine gönderilen Rus birlikleri Kafkasya'ya çekildi. Osmanlı ordusunun mağlubiyeti, Türkmenler üzerinde çok kötü tesir yaptı. Bazı devlet ileri gelenleri Ruslara teslim olmayı teklif ettiler. Yapılan toplantılar neticesinde Türkmen ileri gelenleri kanlarının son damlasına kadar Ruslarla savaşma kararı aldılar. Ruslar Türkmenistan'ı ele geçirmek için büyük harekat başlattılar. Birçok kaleyi ele geçiren Rus birlikleri Göktepe'de ağır bir mağlubiyete uğradılar. Göktepe'deki bu Türkmen başarısı Rusların o ana kadar Orta-Asya'daki yenilmezlik vasıflarını yıktı.
Ruslar, 1881'de Göztepe'yi ele geçirmek üzere takviye birlik alarak saldırdılar. Uzun süren savaşlar neticesinde Göktepe Rusların eline geçti. Rus kumandanı Skobelev, yayınladığı bir bildiriyle, Türkmenlerden Rus çarının hakimiyetini kabul etmelerini istemişse de bunun cevapsız kalması üzerine, harekata devam ederek Aşkabad'a kadar olan Türkmen topraklarını işgal etti. Ruslar, Aşkabad'dan sonraki ilerlemelerini İngilizlerin baskıları ile durdurdular.
Türkmenistan'daki Rus idaresi ve sömürüsü işgal ettikleri diğer Türk memleketlerinden farklı olmayıp, yalnız daha sıkı bir şekilde denetimleri altında tutmak olmuştur. Toprakların verimli kısımları Türkmenlerin ellerinden alındı. Yirminci asrın başlarında diğer Türk memleketlerinde olduğu gibi Türkmenistan'da da fikri ve siyasi bir uyanış başladı. 1916'da Rus yönetimine karşı başlayan ayaklanmaya Türkmenler etkili bir şekilde katıldılar.
1917 Rus Devrimini takip eden iç savaş neticesinde, savaşı kazanan bolşevikler, bütün Türk illerindeki kurtuluş hareketlerini önledikten sonra Türkmenistan'daki milli ayaklanmayı da bastırdılar. Aşkabad'ın temmuz 1919'da, Krosnovodsk'un da Şubat 1920'de düşmesinin ardından bölgede Bolşevikler yönetimi ele geçirdi.
1924'e kadar Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ismiyle anılan Türkistan, 1924'te yapılan idari değişiklikle Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 Cumhuriyetten biri haline getirildi. Sovyetler Birliğinde başlayan reformlar, Türkmenistan'da da köklü değişikliklere sebep oldu. Ülke yeni bir siyasi ve ekonomik döneme girdi. Türkmenistan, 22 Ekim1991'de bağımsızlığını ilan etti. Aynı sene Bağımsız Devletler Topluluğuna katıldı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:27 am | |
| ÜRDÜN
Ürdün'ün tarihi çok eski devirlere dayanır. Bölgede kurulan ilk devletler arasında Gilead, Amman, Moab ve Edom yer alır. M.Ö. 13. asırda bölgeye İsrailoğulları hakim oldu. Bu hakimiyete M.Ö. 721'de Asurlular tarafından son verildi. Asur egemenliği Medlerin M.Ö. 612'de devleti yıkmasıyla sona erdi. M.Ö. 587'de bölge Babil hakimiyeti altına girdi. M.Ö. 332'de Büyük İskender bölgeyi ele geçirdi. Daha sonra bölge sırasıyla Ptolemaios ve Selevkosların hakimiyeti altına girdi.
M.Ö. 64-63 yılları arasında ise Romalılar bölgeyi ele geçirdi. Roma'nın ikiye ayrılmasından sonra bölge Bizans'ın elinde kaldı. Bugünkü Ürdün toprakları Hazret-i Ömer zamanında Müslümanlar tarafından fethedildi ve halkın çoğu İslam dinine girdi. Sırasıyla Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyubi ve Memluk hakimiyetine girdi. Ürdün, Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520) zamanında Osmanlı Devletinin bir parçası oldu (1516).
Birinci Cihan savaşı sonunda, 400 seneden beri Osmanlı adaleti altında yaşayan Ürdün, 1920'de İngiltere'nin manda yönetimi altına girdi. 1921'deEmir Şerif Abdullah, Ürdün Nehrinin doğu tarafındaki topraklarda yarı bağımsız bir emirlik kurdu. Bu topraklar Filistin'in üçte ikisini ihtiva ediyordu. İngiltere 1946'daLondra Antlaşması kararları gereğince Ürdün'ün bağımsızlığını tanıdı. Siyonistler ve Araplar o zamanlar İngiliz mandası altında olan Filistin üzerinde hak iddia ediyorlardı.
İngiltere, Filistin'i paylaştırma planını BM'ye götürdü. Plan Arap Devletleri ve Filistinliler tarafından reddedildi. Mayıs 1948'de manda rejimi sona erdiğinde, Ürdün ordusu İsrail Devletiyle Arap devletleri arasındaki savaşta Filistinlilerin yardımına geldi. Ürdün, Kudüs şehrini ve Ürdün Nehrinin batı tarafındaki toprakları işgal etti. Melik Abdullah, işgal edilmiş toprakları 1950'de Emirliğine resmen ilhak etti. Fakat 20 Temmuz 1951'de Emir Abdullah Kudüs'te İngilizlerin kiralık katilleri tarafından şehit edildi. Yerine oğlu Talal geçti. Fakat Talal hasta olduğundan tahtını ve tacını oğlu Hüseyin'e terk etti.
Emir Hüseyin Mayıs 1953'te göreve başladı. Ürdün, 1967 Arap-İsrail savaşında, 1948'de kazandığı toprakların hepsini kaybetti. 6000 kişi kayıp verdi. Savaşın sonunda Ürdün ekonomisi çöküntüye girdi. Bu arada 1964'te kurulan Filistin Kurtuluş Teşkilatı (FKT), İsrail'e karşı yaptığı operasyonlarda Ürdün'ü ana üs seçmişti ve devlet içinde devlet olma tehlikesi gösteriyordu. FKT'nin İsrail'e yaptığı saldırılar, İsrail'in Ürdün'ü büyük zararlara sokan misillemeler yapmasına sebep oldu.
1971'de Emir Hüseyin Arap ülkelerinin kınamalarına rağmen FKT'nı ülkeden çıkardı. Ürdün 1973-1974 Arap-İsrail savaşına katılmadı. Fakat 1978'de Mısır-İsrail Kamp David Antlaşmasını reddetmede Arap ülkelerinin çoğuyla birleşti. Ürdün Mart 1979'da Mısır ile diplomatik ilişkileri kesen ilk Arap ülkesi oldu. Bu politikasını 1984'ten sonra değiştirdi. 1980'de başlayan İran-Irak savaşı sırasında Ürdün, Irak'ın başlıca silah kaynağı oldu. 1989'da Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı çıkan Ürdün, Amerika'nın Irak'a karşı harekette bulunması üzerine Irak'ı destekledi. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:27 am | |
| VATİKAN
Vatikan, dünyanın en küçük ülkesidir. Roma kentinde bulunan bu devletin toprağı 0,4 kilometrekareyi geçmez. Bu kadar küçük olmasına rağmen Vatikan'ın dünya devletleri üzerindeki etkisi İtalya'dan bile büyüktür. Çünkü Vatikan Devleti Hıristiyanlığın en büyük mezhebi olan Katolik Kilisesi'nin merkezidir. Kilisenin başkam olan papa burada oturur.
Tarihte Vatikan
Vatikan eskiden epeyce büyük bir devletti. Toprakları 45,000 kilometrekareyi, nüfusu 3,5 milyonu buluyordu. Sonra, topraklarını komşu İtalya krallıklarına kaptırdı. İtalya Krallığı kurulunca da şimdiki gibi kendi küçük kentçiğiyle sınırlandı. 1929 yılında İtalya Krallığı ile yapılan Laterano Antlaşması'yla Vatikan'ın bağımsızlığı tanındı. Papa bu din devletinin hem dinsel başkanı, hem siyasal başkanıdır.
Papanın oturduğu Vatikan Sarayı Roma'nın kuzeyindeki bir tepe üzerindedir. Ünlü San Pietro Kilisesi de buradadır. Devletin bayrağı, ordusu, parası, özel radyo istasyonu v.b. vardır. 200 kişilik Vatikan ordusunda gönüllü İsviçreli muhafızlar görev yapar. Askerlerin silâhları ve kıyafeti XV. yüzyıldaki gibidir.
Yönetim
Vatikan'ı papa yönetir. Yerel yönetim papanın seçtiği bir valiye verilmiştir. Devletin geliri, yeryüzündeki bütün Katoliklerin bağışlarıyla İtalya Devleti'nin yardımından oluşur. Vatikan'ın en yüksek yönetim organı Kardinaller Meclisi'dir. 70 üyeli bu meclis kendi üyeleri arasından papayı seçer. Üyeler bu meclise seçildiler mi ömür boyu üye kalırlar. Yeni seçilen papa kendi adını kullanamaz, ona ruhanî bir papa adı verilir. Vatikan'da Osservatore Romana adlı günlük bir gazete, Osservatore della Domenica adlı haftalık bir dergi yayımlanır.
Vatikan Sarayı
Vatikan'da San Pietro Kilisesi'nin kuzeyindeki yapılara Vatikan Sarayı denir. XIII. yy.da kurulan ilk yapı, zamanla yapılan eklerle genişledi ve tamamlandı. 1377'de papalık Avignon'dan Roma'ya taşınınca papalar burada oturmağa başladılar. Mimar Bramente, saraya son şeklini vermiştir. Sarayın avlusu, odaları ve salonları Raffaello, Fra Angelico, Pinturicchio gibi ünlü ressamların resimleriyle süslenmiştir. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:28 am | |
| VENEZUELA
Venezuela 1498�de Chistophes Colombus (Kristof Kolomp) tarafından keşfedilinceye kadar, ülke nüfusunu Carib yerlileri meydana getiriyordu. İspanyollar için Venezuela�nın fethi, yerlilerin şiddetli mukavemet göstermeleri sebepiyle zor ve yavaş oldu. Ülkede birçok kasaba kuruldu. Caracas 1567�de kurularak 1577�de başşehir oldu.
Venezuela, İspanya İmparatorluğunun nispeten önemsiz bir parçası kabul edildiğinden diğer sömürgelerin idaresine verildi. Önce bugünkü Dominik Cumhuriyeti olan Santo Domingo�ya, sonra Yeni Granada Genel Valiliğine bağlandı. 1776�da ABD�nin bağımsızlığını ilan etmesi ve 1789 Fransız ihtilali, bağımsızlık için bir misal teşkil etti. Napolyon�un, İspanya�ya savaş açması Nisan 1810�da sömürge devrinin sonunu getirdi. Kreollar (ülkede doğan beyazlar) İspanyol yöneticiyi azlederek bir cunta kurdular.
5 Temmuz 1811�de bağımsız konfederasyon ilan edildi. Bu ilan kraliyet kuvvetleri ve Kreollar arasında 10 yıl devam eden bir savaşa sebep oldu. 24 Haziran 1821�de Carababo Muharebesinde İspanya�ya karşı kesin zafer elde edildi. Anlaşmazlık sonucunda 1830�da Venezuela birçok Güney Amerika ülkesini ihtiva eden konfederasyondan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyet oldu.
1830�dan 19. yüzyıl sonuna kadar büyük krizler birbirini takip etti. Yirminci yüzyılın büyük bölümünde ülkeyi askeri diktatörler idare etti. Bunlar petrol sanayiini geliştirdiler, birçok sosyal reformlar yaptılar. 1959�dan itibaren ülke demokratik seçimlerle işbaşına gelen hükümetler tarafından idare edilmeye başladı. Essequibo sınır bölgesinde Guyana ile olan anlaşmazlık 1982�de tekrar başladı.
1989�da ikinci kez başkanlığa seçilen Pérez�in açıkladığı ekonomik tedbirler, sokak gösterilerine sebep oldu. Halk yağma işine başlayınca askeri birliklerin müdahalesi üzerine çok sayıda insan öldü. Aralık 1993�te yapılan seçimlerde devlet başkanlığına Rafael Caldera oyların çoğunluğunu alarak seçildi. Rafael Celdera 25 yıldan sonra ikinci defa devlet başkanlığına geldi. 6 Aralık 1993�te göreve başladı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:28 am | |
| VİETNAM
M.Ö. 3. yüzyılda Viet kabileleri, Çin'in Kanton şehrinden Orta Vietnam'a kadar uzanan Nam Viet Devletini kurdular. M.Ö. 111'de Nam Viet Devleti yıkılınca, Vietler Çin hakimiyeti altına girdiler. Uzun bir savaştan sonra Çinlileri Kızıl Nehir Vadisinden çıkaran Vietnamlılar M.S. 939'da bağımsızlıklarını kazandılar. Vietnam 15. asır başlarında Çin tarafından tekrar alındı ise de, kısa bir süre sonra 1427'de tekrar bağımsızlığına kavuştu. 1887'de Tonkin ve Annam'la birlikte Kamboçya ve Laos, Çinhindi Birliği içinde teşkilatlandı. Yönetim bir Fransız Genel Valisine verildi.
Fransa'nın ülkeyi ekonomik yönden sömürmesi ve siyasi baskısı, Fransız yönetimine karşı kuvvetli bir milli direniş hareketine sebep oldu. 1930 ve 1945 yılları arasında Fransa'ya karşı hareketlerde komünistler en kuvvetli grup olarak ortaya çıktılar. Bunlar 1941'de Vietnam Bağımsızlık Cemiyetini (Vietminh) kurarak komünist olmayan birçok grupları da kendilerine çektiler.
İkinci Dünya Savaşında Vietnam'ı işgal eden Japonya 1945'te teslim olunca, Vietminh birlikleri Hanoi'de iktidarı ele geçirdiler. Liderleri Ho Chi Minh Vietnam'ın bağımsızlığını ilan etti. Fransa güneyde milli ihtilali bastırmayı başardı. Fakat kuzeyde sömürge rejimini yeniden kurmak istemesi, Çinhindi Savaşlarının patlak vermesine sebep oldu. 1946'dan 1954'e kadar devam eden savaş, Fransa Dienbienphu Muharebesinde bozguna uğrayınca son buldu.
21 Temmuz 1954'te Cenevre Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma kararlarına göre geçici olarak ülke, kuzeyde komünist kontrolündeki Demokratik VietnamCumhuriyeti, güneyde Vietnam Cumhuriyeti olmak üzere iki ayrı devlete bölündü. Bölünme hattı 17. paraleldi. Bu bölünme hattı 1956'da yapılacak olan genel seçimlerle kaldırılacaktı. Fakat genel seçimler yapılmadı. Bunun üzerine Kuzey Vietnam, Güney Vietnam hükümet başkanı Diem'i düşürmeyi hedef alan bir terör kampanyası başlattı.
1960'ta Diem ve Vietcong olarak bilinen komünist gerillalar arasındaki mücadele şiddetli bir iç savaşa dönüştü. Güney Vietnam ABD tarafından, Vietcong ise Kuzey Vietnam tarafından destekleniyordu. Diem komünistlerle baş edemeyince, 1963'te subaylar bir darbe yaparak hükümeti devirdi. Diem'in düşüşü birbirini takip eden birçok askeri darbeleri peşinden getirdi. Siyasi bir istikrarsızlık dönemi başladı.
Vietcong ve Kuzey Vietnam birlikleri baskısı altındaki Güney Vietnam'ın çöküşünü ancak ABD müdahalesi engelledi. Amerikan yardımıyla Güney Vietnam ordusunun kuvveti üç kat arttı. 1964'te ABD, komünist kuvvetlerin artan taarruzlarına cevap olarak Kuzey Vietnam'ı bombalamaya başladı. Nisan 1969'da 543.000'e ulaşan Vietnam'daki Amerikan kuvvetleri Başkan Nixon'un emriyle Temmuz 1969'dan itibaren yavaş yavaş çekilerek azaltılmaya başlandı. 27 Ocak 1973'te Paris'te ABD, Kuzey ve Güney Vietnam ve Vietcong arasında bir ateşkes antlaşması imzalandı. Fakat bu anlaşma kararlarına hiç uyulmadı.
1974'te Güney Vietnam'a Amerikan yardımı, ABD kongresi tarafından durduruldu. Çinhindi'nin her tarafında iki yıl boyunca çetin muharebeler devam etti. Kuzey Vietnam 1975'in ilk aylarında merkezi Vietnam'da kalan son Güney Vietnam kuvvetlerine taarruza başladı. Güney Vietnam'ın geri çekilme harekatı bozguna dönüştü. Saygon rejimi 30 Nisan'da teslim oldu. Geçici bir ihtilal hükümeti, kontrolü ele geçirdi ve komünizmi yerleştirmek için adımlar atıldı. Bütün işyerleri ve çiftlikler devletleştirildi.
165.000'i ABD'ye olmak üzere binlerce Vietnamlı diğer ülkelere iltica etti. Ülkenin iki tarafının Millet Meclisleri toplanarak 2 Temmuz 1976'da Vietnam tekrar birleştirildi. Kuzey Vietnam'ın başşehri, bayrağı, marşı, amblemi ve parası ülkede geçerli oldu. Hemen hemen yüksek hükümet kademelerinin hepsine eski Kuzey Vietnam hükümetinin görevlileri getirildi. Vietnam İç Savaşı bütün Vietnam'ın Rus peyki olmasıyla neticelendi. Güney Vietnam'daki ABD üsleri Rus üsleri oldu.
Sivillere karşı saldırı ve zulüm devam ederken 1977-1980'de Kamboçya ile şiddetli bir savaş patlak verdi. Vietnamlı azınlıkların deniz yolu ile veya karadan Kamboçya üzerinden artan kaçış hareketleri üzerine, 1983'te Vietnam, Kamboçya'daki mülteci kamplarına taarruzda bulundu. 140.000 Çin asıllı Vietnam'ı terk edince Çin ile münasebetler bozuldu ve Çin ekonomik yardımı kesti. Çin, Vietnam'ın dört sınır eyaletine taarruz etti. Birçok ekonomik hedefleri tahrip etti.
Vietnam, Çin saldırılarını püskürtmekle birlikte büyük ekonomik kayıplara uğradı. Parti genel sekreteri olan ve ülke yönetiminde ağırlığını koruyan Le Duan'ın ölümü üzerine, Vietnam'ın siyasetinde değişiklikler oldu. 1989 sonlarında Vietnam birlikleri Kamboçya'dan çekilmeye başladı. Buna bağlı olarak ABD ile ilişkilerin normale dönmesi gündeme geldi.
Nisan 1992'de Milli Meclis 1980'den beri yürürlükte olan anayasanın yerine yeni bir anayasa kabul etti. Yeni anayasayla devlet konseyi ve Bakanlar Kurulu kaldırıldı. Devlet Konseyi başkanından daha fazla yetkilere sahip Cumhurbaşkanlığı makamı kuruldu. Sandalye sayısı 496'dan 295'e indirilen meclis için Temmuz 1992'de seçimler yapıldı. Yeni meclis eski savunma bakanı Le Duc Anh'ı cumhurbaşkanlığına seçti. Ekonomi 1992'de hızlı bir gelişme gösterdi. Aynı sene Rusya burada bulunan üslerdeki gemilerini ve askeri danışmanlarının hepsini geri çekti. Amerika ve yakın komşuları ile diplomatik ilişkileri yeniden başladı. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:28 am | |
| YUGOSLAVYA
Bugünkü Yugoslavya topraklarında yaşadığı bilinen ilk kavim İlliryalılardır. Daha sonra Islav grupları Yugoslavya'ya göç etmişlerdir. Beşinci yüzyılda artık Yugoslav topraklarında İlliryalılar kalmamıştır. Islavlar tarih boyunca daima başkaları tarafından yönetilmişlerdir. Avusturyalılar, Macarlar, İtalyanlar, Türkler ve Fransızlar değişik zamanlarda bunları idareleri altına almıştır. En uzun ve önemli dönemleriyse Türk idaresinde kaldıkları yıllardır.
Sırbistan olarak bilinen ülke toprakları 1389 yılında yapılan Kosova Savaşıyla Osmanlılara bağlı bir derebeylik olmuştu. Sırp halkı uzun yıllar Osmanlı idaresinde kaldı. Osmanlı Devletinin zayıflamaya başladığı yıllarda Balkanlarda çeşitli isyanlar çıktı. Bu isyanlardan biri de Sırp İsyanıdır. 1878 Berlin Antlaşmasıyla Sırbistan, bağımsız bir krallık oldu. Böylece 500 yıllık Osmanlı idaresi sona erdi.
Balkan Harpleri esnasında, Osmanlı Devleti oldukça zayıflamıştı. Bu durumdan istifade eden Sırplar 1913 yılında eski Sırbistan ve Makedonya'yı da alarak topraklarını genişlettiler. Birinci Dünya Savaşı sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu çökünce Hırvatistan,Dalmaçya, Bosna-Hersek, Slovenya ve 1389'dan beri bağımsız olan Karadağ toprakları üzerindeki mevcut, Slovenler, Hırvatlar, Boşnaklar ve Sırplar, Sırbistan Krallığı adı altında birleşti. Daha sonra bu krallığın ismi "Yugoslavya" şeklinde değiştirildi. Bu krallık 1929 yılına kadar devam etti. Bundan sonra ülke 1934 yılına kadar Kral Aleksandır-I'in diktatörlüğü altında kaldı. Onun öldürülmesiyle yönetim vekiller heyetine geçti.
Yugoslavya 1941 yılında Almanlar tarafından işgal edildi. Ülke içinde gerilla harpleri baş gösterdi. Rusya'dan destek alan Mareşal Josep Broz Tito, 1943 yılında ülkenin kontrolünü eline geçirdi. İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanlar, Yugoslavya'dan geri çekildiler. Tito, iç harp esnasında muhalifi olan Draja Mikallaviç'i 1946 yılında idam ettirdi. Bu arada Yugoslavya 1945 yılında cumhuriyet oldu. Ardından 1946 yılında birleşik cumhuriyet haline geldi. Tito, hükümet başkanlığına getirildi.
Tito, Stalin'den farklı bir sosyalist siyaset takip etti. 1968 Çekoslovak hareketinde, Rusya'ya muhalefet etti. Batılı ülkelerle ticari münasebetler içine girdi. 1972 yılında Hırvatistan Cumhuriyetinde olaylar çıktıysa da kısa sürede bastırıldı. Tito, 1979 yılında yapılan altı zirve toplantısı neticesinde Castro ile olan mücadelesini kazandı ve Üçüncü Dünya diye bilinen bağlantısızlar teşkilatını Rusya'nın nüfuzundan kurtardı.
Başkan Tito, 1980 yılında ölünce yerine Kollektif Başkanlık idaresi geldi. 1984 yılında devlet başkanlığı Veselin Djuranovic'e verildi. 1989'da görülen ekonomik ve siyasal bunalım, Hırvatistan ve Slovenya cumhuriyetleri arasında ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. Aynı yıl doğu blokunda görülen yenileşme hareketleri Yugoslavya'ya da yansıdı ve 1990'da çok partili düzene geçildi.
1991'de başlayan cumhuriyetler arasındaki iç savaşın neticesinde aynı senenin sonlarında Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Karadağ ve Sırbistan birleşerek Yeni Yugoslavya Federal Cumhuriyetini kurdular. | |
| | | Admin Psc0 AdMiNsTaTöR
Mesaj Sayısı : 487 Kayıt tarihi : 07/08/09 Yaş : 35 Nerden : Türkiye/Bursa
| Konu: Geri: Ülkeler Tarihi Paz Ağus. 09, 2009 2:28 am | |
| YUNANİSTAN
Tarihçiler Yunanistan tarihini üç büyük bölüme ayırırlar; Eski Yunan tarihi, Orta Devir-Bizans tarihi ve Yeni Yunanistan tarihi. M.Ö. (2000-146) tarihleri arasında hayat süren Eski Yunanlıların bu devirleri de dört bölüme ayrılır; M.Ö. (2000-500) yıllarına kahramanlık seneleri ve ilk olimpiyat seneleri adı verilir. M.Ö. (500-400) yıllarında meydana gelen İran savaşları, medeniyet seneleridir.
M.Ö. (400-300) yılları eski Yunanlıların gerileme devridir. İskenderin Makedonya, Tiva ve İsparta istilaları bu devre dahildir. M.Ö. (300-146) tarihleri dördüncü ve son devirdir. Bu son devre aynı zamanda Helenistik Dönem de denir. M.Ö. 146 yılında Roma İmparatorluğunun idaresi başlar. Romalılar M.S. 395'te ikiye ayrılınca Yunanlıların Orta Dönem ve Bizans tarihi başlar. Bizans İmparatorluğunun ilk hükümdarı Konstantin'dir.
Konstantin 330 yılında, Doğu Roma'nın Bizans şehrini alarak ismini "Constantinople" şeklinde değiştirdi. Konstantin'in 378'de ölümüyle birlikte, imparatorluğun 1081'de başlayan gerileme dönemine kadar, sırasıyla Teodosiu, Lostianu, Iraklios, Isavroslar ve Mekadonya dönemleri geçti. Gerileme devri, Fatih Sultan Mehmed Hanın 1453 yılında "Constantinople"u alarak "İstanbul" yapmasıyla son buldu. Böylece yaklaşık 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu tarihe gömüldü.
Fatih'in İstanbul'u fethetmesi, dünya tarihinin olduğu gibi Yunan tarihinin de dönüm noktasıdır. Artık Yunan Devleti kalmamış ve Yunanistan toprakları bir Osmanlı eyaleti olmuştu. Atina 1458 sonbaharında Osmanlı topraklarına katıldı. Fatih Sultan Mehmed Han hemen Atina'ya geldi ve dört gün kaldı. Türk ve Yunan arşivlerine göre Atina'da Türk idaresi zamanında tekke, küçük kervansaray, çeşme ve sebillerin dışında 9 cami ve tam teşekküllü bir medrese yapılmıştı. Bunlar; Mescidi İsmaili, Fethiye Camii, Yeni Cami, Aşağı Şadırvan veya Voyvoda Camii, Sofya veya Hüsnü Bey Camii, Sütunlu Cami, Akropol eteğindeki cami, Küçük Cami, Kafisiye Kazası Camii ve Ravaklı Medrese. Osmanlıların 400 sene hakim olduğu bu yerlerdeki eserlerden bugün minaresi yıkılmış iki camiyle bir medrese kapısı kalmıştır. Diğerlerinin ise izleri bile kalmamıştır.
Yunanlılar 400 yıl kadar rahat ve huzur içinde Osmanlı tebeası olarak yaşadı. 1821 yılında, Osmanlı Devletinin gerilemeye başladığı dönemlerde, Avrupalıların kışkırtmalarıyla Yunan isyanı çıktı. İsyandan sekiz yıl sonra Yunanistan Krallığı kuruldu. 1832-1913 yılına kadar Danimarka asıllı krallar tarafından idare edildi.
Yunanistan, bundan sonra 1923 yılına kadar Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve iç karışıklıklarla uğraştı. Müttefiklerin yardımıyla Yunanlılar "Megalo İdea" hülyası ile, "Helen İmparatorluğu"nu yeniden kurmak üzere 15 Mayıs 1919'da İzmir'i Batı Anadolu topraklarını işgal ettiler. Çok geçmeden, Türk Ordusu karşısında tutunamayarak 1922'de hayalleriyle birlikte denize döküldüler.
Bu yenilgiyle birlikte Yunanistan'da iç karışıklıklar başgösterdi. 1923 yılında yapılan halk oylamasıyla Yunanistan Cumhuriyeti ilan edildi. Fakat 1926'da General Theodoros Pangalos diktatörlüğünü ilan etti. 1935 yılında monarşik idare yeniden ortaya çıktı ve Helen Kralı, George II, tahta geçti. İkinci Dünya Savaşı patlak verince, Yunanistan 1940 yılında İtalya'dan bir ültimatom aldıysa da bunu reddetti. Fakat ardından Alman, İtalyan ve Bulgarlar ülkeyi işgal etti.
1944 yılında işgal kuvvetleri ülkeden çekildi. Ülkede tekrar iç karışıklıklar başgösterdi. Ülkeye sızmış komünist güçler, Kralcılar ve İngiliz birlikleri tarafından mağlup edildi. 1947'de yapılan yeni bir halkoylamasıyla George-II, idareyi eline aldı. Daha sonra yerine kardeşi Paul-I geçti.
Komünistler 1947-1949 yılları arasında tekrar karışıklıklar çıkardılarsa da, ABD'nin yardımıyla dağıtıldılar. 1963 yılına kadar ülke, Karamanlis hükümetince yönetildi. Bu tarihteki seçimleri Merkez Partisi kazandı. Ülke içinde yeniden karışıklıklar çıktı 1967 yılında Albay Papadopoulos ihtilalle idareyi eline geçirdiyse de 1973 yılında General Demetrius'un yeni bir ihtilaliyle idareyi kaybetti. 1974 yılında Kıbrıs problemi ortaya çıktı. Türk ordusunun "Barış Harekatı" Yunanistan'da iktidar değişikliğine sebep oldu. Yunan askeri cuntası dağıldı. Yerine Karamanlis hükümeti geldi.
Yunanistan, 1974 yılında referandumla yeniden Cumhuriyet oldu. 1981'de Avrupa Ekonomik Topluluğuna katıldı. 1981 ve 1985 seçimlerini PASOK (Panhelenik Sosyalist Hareket) partisi kazandı. Haziran 1989'da yapılan seçimlerde PASOK ikinci parti durumuna düştü. Seçim sonuçları hiçbir partiye hükümet kurma imkanı vermedi.
Geçici hükümet altında Kasım 1989'da yapılan erken seçimlerde de hiçbir parti hükümet kuramayınca, Nisan 1990'da yeniden ikinci kez erken seçime gidildi. Meclisteki sandalye sayısının bir fazlasını kazanan Yeni Demokrasi Partisi hükümet kurdu. Hükümetin kurulmasından sonra yapılan seçim neticesinde Karamanlis ikinci kez cumhurbaşkanı oldu. | |
| | | | Ülkeler Tarihi | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|